Felsefe, insanın kendini, Rabbi olan Yüce Allah’ı, toplumları, varlığı anlamaya çalışmasından ortaya çıkmıştır. Ama felsefeyi daha çok yapanların amacı; hak ve hakikate ulaşmak olmamıştır. Daha çok boş söz söyleme sanatına dönüştürmüşlerdir. Çünkü felsefe yapanlar ya putperestler, haçlılar, ateistler olmuştur. Eleştirel, sistemli, hak ve hakikate ulaşma amaçlı felsefe yapmamışlardır. Oysa felsefenin asıl hedefi; hak ve hakikate ulaşmak olmalıdır. Evreni, varlıkları araştırırken; nasıl, niçin, nereden, hangisi, kim gibi soruları sorup, yanıt bulmaya çalışan çok az felsefeci olmuştur.
Felsefe; güzel bir yaşamı- hayatı, insanı bulma ve oluşturma yolu olmalıdır. Bunun içinde, İslam dininden, bilimden, sanattan, yaratandan, yaratılan varlıklardan yola çıkarak; irdeleme, inceleme, araştırma, geliştirme yapmalı. Her çağda felsefe yapılmış ama bu yapılan her zaman bilimsel ve dinsel yapılamamış. Boş sözlerden, laf kalabalığından oluşan pek çok söz olmuştur.
Felsefe en çok Anadolu topraklarında yapılmıştır. Pek çok felsefeci, Anadolu da doğmuş ve yaşamıştır. Felsefe insanlık tarihi ile birlikte vardır. Ama bilinen tarih ve felsefeciler itibarıyla bu zaman ancak M.Ö. 6. Yüzyıl olarak verilmektedir. Zira bilim, yazının icadı- keşfi denilen, M.Ö. 4. Yüzyıl öncesi bilgi vermemektedir. Oysa yazı da insan ile birlikte vardır. Okumada, insanın yaratılışı ile birlikte var olmuştur.
İnsanlar daha çok Ekvator çevresinde yaşamıştır. Çünkü Kutuplara yakın bölgelerde, Buzul Çağı yaşanmış. Buzul Çağı yaşanan bölgelerde insan yaşamamıştır. Bunun için Anadolu, Mezopotamya, Mısır, Çin, İran, Hindistan gibi orta kuşaktaki bölgede medeniyetler olmuş, yaşamıştır. Ortadoğu ülkeleri de medeniyete açık olmuştur.
Felsefe birçok bilginin, bilim dalının gelişimine ışık tutup, geliştirme yapar. Fikir geliştirme, ortak akıl kullanma, bilgi yürütmede yardımcı olur. Felsefe medeniyete, uygarlığa katkı sunmuştur. Ufuk açmıştır. Pek çok halk destanı, düşünce, felsefe ile geliştirilmiştir. Hindistan, Çin gibi Asya ülkelerinde bile gelişmelere sebep olmuştur. İslam inancı olmayanların yaptığı felsefe çok yararlı olmamıştır. Bir Şaman, Hristiyan, putperest, Siyonist düşüncede olan kişilerin doğru fikir yürütmesi beklenemez. Keşke Müslümanlar felsefede çığır açsalardı çok daha doğru düşünceler üretilebilirdi. Konfüçyüs M. Ö. 551- 479 yılları arasında yaşamış bir felsefecidir. Doğru fikirlerde söylemiştir.
Önceki makalelerimde en çok bilinen, tanınan felsefecilerin adlarını ve yaşadığı yılları yazmıştım. Onun için tekrar yazmayacağım.
Anadolu’muzda yaşamış felsefeciler vardır. Bunları yazarken, sadece M. Ö. 6 yüzyıl ile M.S. 2. Yüzyıl arasındaki Anadolu’da doğup, yaşayan bilinen felsefecileri yazacağım.
Günümüzde ülkemizde herkes bilgisayar, tablet, akıllı cep telefonundan internet kullanıyor. Bilgiye bir dakika içinde ulaşabiliyor. Bugün cahil, cühela, cahiliye, çapulcu olanların artık özür olarak bahane edecek hiçbir gerekçesi yoktur.
“İnternete şunu sorunuz lütfen! “Anadolu’da doğan ve yaşayan felsefeciler- filozoflar kimlerdir?”
Şunu göreceksiniz. Pek çok felsefeci Anadolu’muzda doğmuş, yaşamış, felsefe yapmıştır.
Ülkemizde ilahiyat fakültelerinde 5 yıl önce felsefe ders sayısı artırıldı. Felsefeciler daha çok Batı dünyasının sapkın fikirlilerinden doğmuştur. Fikirleri de dosdoğru, gerçekçi değildir. Batının putperest, haçlı, ateist- dinsiz düşüncelerini yansıtmaktadır. Onlarca sapkın sapık felsefecinin düşüncelerini okuyan ilahiyatçı bile sapkınlaşmaktadır. Bunun içindir ki, bizde de doğru dürüst ilahiyatçı olmadığı gibi, iyi felsefecilerde hiç yok gibidir.
Bizlere İslam ilkeleri, kuralları, emir ve yasaklarına uymak düşer. Dosdoğru, gerçekçi, adaletli, hakkaniyetli, güzel ahlaklı olmak zorundayız. Bu bir zorunluktur. Müslüman için ister yap, ister yapma olmamalı. Müslüman isen adam gibi adam gibi adam; Müslüman olmalı. Sapkının zaten sınırı yok! İstediği sapıklığı yapmaktadır. İlke, kural tanımamaktadır.
Biz önce dosdoğru, dürüst olmalıyız. Zaten dosdoğru dürüst olursak; adaletli, adil oluruz. Adaletli olmalıyız. Adaletli insan, hâkim- yargıç olarak haklının yanında olmalıyız. Hele yargıçlar, savcılar, mahkemedeki hüküm verenler çok adil olması gerekmektedir. Yargı, herkese eşit, adil davranmalı. Makam, mevki, statü, sınıf ayrımı yapmamalı. Güçlünün değil haklının yanında olmalı. Dosdoğru, dürüst, adaletli kararlar vermeli. Bugün bunu ülkemizde yapan yargıç sayısı ancak %10 gibidir. Anayasa mahkemesinde bu oran çok daha düşüktür. Adaleti güçlünün çıkarına işletirsek, adalet değil zalimlik olur. Bugün güçlüler pek ceza almamaktadır. Zayıfa haksız uygulamalar yoğun yapılmaktadır. Güçlü, güçsüz herkese adalet eksiksiz, hukukla tam uygulanmalıdır.
İnsan hangi görevde olursa, olsun; korkak olmamalı. Güdümlü olmamalı. Cimri olmamalı. Şehvetperest olmamalı. Para canlı olmamalı. Cahil olmamalı. Bilgiçlik taslamamalı. Aşırı kaygılı olmamalı. Asi olmamalı. Delice, anormal, agresif – saldırgan hareket eden olmamalı. Erdemli- olgun olmalı. İradeyle- istençle hareket etmeli. Üstün erdemliliklere- olgunluklara sahip olmalı. herkese karşı ağırbaşlı, alçak gönüllü, olgun hareket etmeli.
Sadece Batılı felsefeciler – filozoflar olmamıştır. İslam dünyasından da daha doğru, gerçekçi, iyi, güzel, yararlı fikirler ileri sürenler çok olmuştur. Bunların bazıları ise şunlardır:
El Kindi,
Farabi,
İbn Sina,
Gazali,
Mevlana,
Hacı Bektaş Veli,
Yunus Emre,
İbn Haldun gibi filozoflar vardır. T. C. Tarihinde de tanınan felsefecilerimiz vardır.
Batılılar mit kurgusu, düzmecesi içinde olurlar. Dogmatik düşünürler. Faydacı bakışları, görüşleri pek yoktur. Eleştirel bakamazlar. Kendi sapıklıklarını gerçek kabul ederler. Uzlaştırıcı bakış düşünceleri yoktur. Kendinden olan herkese sahip çıkarlar. Zalim, katil, haksızda olsa, sahiplenirler.
Felsefeyi hak din ve bilim ile birlikte yapmalı. Yanı bilgi ile felsefe yapmalı. İnsanlığın huzurlu mutlu rahat kolay iyi güzel bir yaşantı yaşaması için çığır, yol açmalı. Dünyayı güzelleştirirken, ahiret hayatını da güzelleştirmek için çalışmalı. İslam ahlakından, İslam etiğinden, edep, hayâsından ayrılmamalı. Ahlaksız bir felsefe, etiksiz bir düşünce; yararlı olmaz. Sadece zarar- ziyan verici bir sapkın düşüncesizlik olur.
Felsefeciler, adına “aydın” denilenler, var olan halk değerlerine savaş açarak, kendince fikirler üretmişler. Yaymaya çalışmışlar.
Devleti arkalarına alıp, baskılar oluşturmuşlar.
Halkı kışkırtıp; devlet ile halkı birbirine sokmuşlar.
Böylece iyileştirme, düzeltme yapma yerine kaos oluşturmuşlar.
1789 Fransız İhtilali bunlardan birisidir.
İkincisi de; 1750 yılında başlayan Sanayi Devrimidir.
Rönesans ve Reform hareketleridir.
Aydınlanma çağıdır.
Aklı özgürleştiriyoruz, dediler. Aklı özgürleştirmeyi felsefi akım haline getirdiler. Akıl çağı oluşturuyoruz, dediler. Halkı ateizme, komünizme, faşizme, ırkçılığa, dinsizliğe soktular. Bu akımlar yüzünden Haçlı seferlerinden daha berbat, vahşet, korkunç dehşetler yaşandı. Küresel savaşlar yapıldı.
Hala bu sapkın sapıklıklar, bozukluklar, zararlı düşüncesizlikler; iyi, güzel, doğru, modern, insan hakları, modernlik, demokrasi gibi süslü sözcüklerle anlatılmaktadır. Oysa batıl Batı dünyası hiçbir zaman insan olamadı. Medeni olamadı. Medeniyete erişemedi. Onları övenler de; onlar gibi sapıklardır.
Akıl öne alınmış. Aklın her dediği dosdoğru, gerçek kabul edilmiş. Bilginin ana öğesi akıl kabul edilmiş. Akıl ne derse, doğru kabul edilmiş. Akılcılık türetilmiştir. Hak din bile akılcılık ile reddedilmiştir. Bizde de bir İlahiyatçı profesör şöyle demişti: “ Aklımın kabul etmediği ayetleri bile kabul etmem!” bu felsefi bir sapkın görüştür. Oysa aklın şaşmaması, yanlış yapmaması için İslam dini gönderilmiştir. Peygamberler görevlendirilmiştir. Akıl her şeyi dosdoğru tespit etse idi, ilahi kitaplar, emirler ve İslam dini gönderilmezdi.
Özgürlük adına; dinin fazilet değerleri reddedilmiştir.
Düşünce özgürlüğü denip; bugün bile Avrupa’nın pek çok ülkesinde Kur’an’a resmi izinle hakaret edilmektedir.
Aydın ve yazarlar, sınıfı oluşturulmuş. Halka ve devlete savaş açmışlardır. Kendilerini üstün görmüşlerdir.
Laiklik, sekülerlik, ateistlik, deistlik adına tüm dinsiz sapıklıklar normal, modern, çağdaş görülmüştür. Feminizm, LGBTİ yaymışlardır.
İyileştirme, düzeltme yapacaklarına, sorun çözeceklerine; insanlık sorunu oluşturmuşlardır. Batıl batının sapıklıkları bugünde artarak çoğalarak, devam etmektedir.
İslam ahlakı insanlık için çok önemli, değerli, kıymetli, olmazsa; olmazdır. Yüksek, güzel ahlak İslam dini temellidir. Felsefi- beşeri değildir. Batılı ve Doğulu sapkın felsefecilerde güzel ahlak öneren pek olmamıştır. Papazlardan olan felsefecilerde ahlakı öne çıkarmamışlardır. Batılı felsefeciler, kendi coğrafyalarında olan Hıristiyanlığa, Yahudiliğe de karşı çıkmışlardır. Pek çoğu materyalist olmuştur. Oysa Yahudilikte, Hristiyanlıkta günümüzde beşeridir- felsefedir. İnsan kurgusu, düzmesi, yazmasıdır. İlahi özelliği kalmamıştır. Vahiyden ne kadar bulundurur, bilmiyoruz. Ama bildiğimiz; yaratan yaşayan Yüce Allah cc. İnancı bile saptıkçadır. Gerisinin doğru olması mümkün değildir.
Ülkemizde Batıcı, Batılı yanlısı olanlarda; İslam, Müslüman karşıtlarıdır. Öyle bir canavar, barbar, vahşi, korkunç dehşet saçan yaratıklara özlem duyanların, olgun insan olması düşünülemez.
Yüce Allah cc. Katında, nezdinde sadece ve ancak dosdoğru din; İslam dinidir. İslam dinini yerenler, eleştirenler, yargılayanlar, kötüleyenler, reddedenler; ya bilgisizdir. Ya da bilerek, düşmanlık etmektedir. Akıllarını doğru çalıştırmamaktadırlar. Düşünceleri yanlış temelde düzenlenmiştir. Laik, seküler, materyalist düşüncesizliktedir. Boş beyinlerini, boş ve yanlış bilgilerle doldurmuşlardır. Gerçek akıl sahibi değillerdir. Zekâlarını yanlış kullanmaktadırlar. Akıl dışı hareket etmektedirler. Yanlış düşünceyle dolan beyin; yanlış düşünür ve yanlış düşünce; yanlış hareket ettirir. Akıl dışı, Kur’an dışı olanlar doğru olmaz, olmamaktadır.
Eğer bir kişi yanlış bilgide, eğilimde ise doğru hareket edemez. Teröristleri, şiddetçileri, hırsızları, zararlı madde kullanıcılarını düşünün! Sözden, laftan, telkinden de anlamazlar. Kötü yönlerini bırakmazlar. Niyetler, duygular; düşünceleri oluşturur. Düşünceler, davranışları oluşturur. Niyet, duygu, düşünce yanlış ise hareket ve davranışlarda yanlış olur, olmaktadır.
İyi, güzel Müslüman Türk felsefecilerde vardır. Ama yanlışta olan sapkın sapıkları da az değildir! Ben günümüzden 50 yıl kadar önce Türk Müslüman felsefecilerin eserlerini okumuştum. Felsefeci olarak ilk okuduğum; Hilmi Ziya Ülken olmuştu. Camimizin imamı; Allah cc. Rahmet etsin, onun eserlerini okurdu. Hilmi Ziya Ülken, ordinaryüs profesördür. Milli, manevi değerlere bağlıdır. 1901- 1974 yılları arasında yaşamıştır.
Bir başka felsefecimiz de benzer düşünceye sahipti. O da Nurettin Topçu idi. 1909- 1975 tarihleri arasında yaşamıştır. Nurettin Topçu’nun da eserleri güzeldir. Başka felsefecilerimizde vardır.
ALLAH CC. Yolunda, peygamberimiz Hazreti Muhammed sas. Önderliğinde, bilimin doğru ve de gerçekleri ışığında yaşayanlar; Allah’ın izni ile iki âlemde zarar- ziyan edenlerden olmayacaktır, inşallah.