Ardeşen’imizin, belki de Rize’mizin ender yetiştirdiği değerli şahsiyetlerinden birisi…

Hak ve hakikat uğruna yüreğini ortaya koyan, haksızlıklara ve zulümlere karşı yaptığı demokratik eylemlerle dikkatleri üzerine çekmeyi başaran birisi… Milli ve manevi duygularla yoğrulmuş vatan delisi ve millet sevdalısı… Yaşamını direnişle özdeşleştiren sembol isimlerden sadece bir tanesi… O, şimdilerde tüm enerjisini halkının hizmetine adayan, kendine münhasır yaşam tarzı ve radikal yapısıyla çiçeği burnunda muhtarı kıymetli Kadir Kaptan...

Mezkûr paragrafta her ne kadar radikal bir isme yer versem de, makalemin ana konusu, tabi ki o olmayacaktır. Fakat dosdoğru bir yaşamın, direnmekle bir anlam bulduğu ve yaşamak direnmektir’ sözünün vücut bulduğu o güzel insandan ilham aldığımı itiraf ediyor… Makaleyi de O’na ithaf ediyorum.

* * *

Yaşamak direnmeyi gerektirir çok defa. Emek, gayret, sabır ve hak yolda… Yaşamak bir yönüyle direnmektir, idealist bireyler için... Direnmek ise bir nevi yaşam tarzıdır aslında…  

Hayatta zorluklar karşısında kolaya kaçmak, insanoğlunun tabiatında mevcuttur. Oysaki idealist insanlar, zor da olsa hep doğrunun yanında ve dosdoğru bir yol üzere olmayı yeğlerler.  Kötülüğe ve kötülere karşı direnmek, zalime ve zulme karşı dik durmak, herkesin harcı olmadığı gibi, herkese de nasip olmaz.  Musa olmak gerektirir bu nasibe nail olmak için… Belki de Malcoim X.

Kurtuluş savaşını düşünüyorum da… Oradaki mücadelede gösterilen ceht ve gayret direnişin ve dirilişin anlam bulduğu bir andı sanki. Büyük önder Atatürk’ün Sivas kongresinde Ya istiklal, ya ölüm” demesiyle direnişin ana temasını kısaca özetlemişti. Namusumuza el uzatılmasın diye attığı kurşunla Maraş’ı adeta kana bulayan Sütçü İmam Efendi, dirilişin sembolü olmuş, direnişin de fitilini yakmıştı kurtuluş yolunda. Seyit onbaşılar, Yahya Çavuşlar, Kara Fatmalar, Nene Hatunlar ve daha niceleri... Hepsi direnişin vücut bulduğu alicenap ve ölümsüz kahramanlarıydı direniş yolunda.

Bağımsız ve hür yaşamak için, özgürlüğünü kısıtlayan her şeye ve herkese dik duruş sergilemek ve de anayasal çerçevede demokratik direniş göstermek, haklı bir refleksin sonucu olsa gerektir. Demokratik direniş sergilemek, koca yürek ister, bir de sağlam ciğer… Yüreksiz, ciğersiz ve kanı beş para etmeyen beniâdem sürekli biçare görür kendini. Aynaya baktıkça kandırır kendini, insan olduğuna inandırmaya çalışır. Canlıdırlar belki ama yaşayan birer ölü olduklarının farkına varamazlar. 

Ne güzel söylemiş Tolstoy; Acı duyabiliyorsan canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın.” Demek ki gerçek anlamda insan olmak, başkasının acısını da hissetmekle olur.

Dirilişe bir çağrı gelir, bir çıkış yolu aranır direniş adına. Çare midir bilinmez ama yeni bir umut olur, ayağa kalkmak, ayakta kalmak ve yeni bir yol haritası çizmek için. Cehtle, gayretle, bazen de sabırla…

Kapatılan kapıların anahtarıdır belki de direniş. Canlılığı sürdürmek ve yaşamı devam ettirmek için... Yeniliklere yelken açmaktır küçük bir direniş, rüzgârın ters estiği zamanlarda. Fakat ümitler bitmez, bitmemeli de… Yelkenler yoksa kürekler vardır, yürekler vardır… Bizi menzile, dosdoğru bir hayata götürmek için.

Yorulmak vardır bu yolda, üzülmek de… Hedefe gidebilmek için bıkmadan usanmadan direnç göstermektir yaşamak… Bazen de ölmektir yaşamak, sebeb-i hilkatini bilenlere…   İnsan olmak, insanca yaşamak ve yaşatmak gibi…

Engeller, zorbalıklar, haksızlıklar, hukuksuzluklar, zalimler ve zulümler… Haklı direnişlerle bazen yola gelir zalimler, bazen de zulüm görür mazlumlar… Yusuf misali, feda olunur hayatının bir kısmı.

Hayatımızın bir parçasıdır aslında küçük ve büyük musibetler… Kötü gibi görünse de ilk bakışta, bazen yol gösterir musibet, yaşayarak tecrübe ettirir insana… Zorluklarla başa çıkmanın çaresini öğretir. Öğretir de geç kalınır bazen, iş işten geçmişçesine…

Haksızlıklara sukut edildiği, ettirildiği anlar gözünün önünden geçer, bir filmi şeridi gibi. Siyah ve beyaz… Düşmanın değil de dost bildiğinin sessizliği yakar içini, sessiz çığlıkla haykırırcasına… İnsanlığın bittiğini anlatır belki de, en acısıyla.

Öyle musibetler vardır ki, arkadaş ve dost bildiklerini gözden geçirmeyi hatırlatır. Elenmesi gerekenler olur da anlayamayız, içi boş ve kâğıttan kaplanları… Duçar olunan musibetle Cebr-i lütfunu kullanır kimsesizlerin kimsesi... Uzaklaştırır onları senden, rahatlatır seni yormadan ve farkında olmadan…

Realist bir hayat yaşamak ve onu okumak, anlamak ve anlamlandırmak için araştırmak, sorgulamak… Son tahlilde görmek gerekir.  Bazen bir fırsattır yaşamak, keşkeleri bertaraf etmek adına. Bazen bir umuttur direnmek, hakkını aramak, haklıyı savunmak adına. Bir karınca misali, mazluma merhem olur, sonuca varamasa bile…

Yaşamak nefes alıp vermekse direniş aşkıyla. Nefes vereni unutmamak gerektir, nefesin kıymetini bilmek adına.

Yaşamak bir sanattır… Yaşamak Direnmektir… Yaşamasını bilen için…

Her şeye rağmen hayat güzel ve yaşamaya değer.