Bir öğretmenin hayatındaki en büyük ödül, bir öğrencinin kalbinde ve dilinde saklıdır.
Dünyada hiçbir başarı, bir öğrencinin sizi gururla “benim öğretmenim” diye anmasından daha anlamlı olamaz. Çünkü öğretmenlik yalnızca bilgi aktarmak değil; bir ruhu büyütmek, bir kaderi değiştirmek ve bir insanı kendisiyle tanıştırmaktır.
Elma ağacını düşünün; dallarında sabırla olgunlaşan bir meyve bir gün toprağa düşer. O meyve ya yeni bir ağacın tohumu olur ya da bir canlının besini. Öğretmenlik de böyle bir döngüdür. Bir insanın ruhuna dokunur, belki bir tohum eker, belki de var olan bir tohumu büyütürsünüz. Bu süreçte meyvenin tadı, ağacın sabrını ve köklerinin sağlamlığını yansıtır. Öğretmenlik, sabırla meyve vermek kadar toprağa kök salmayı da gerektirir.
Geçtiğimiz günlerde, meslek hayatımın en anlamlı anlarından birini yaşadım. Yıllar önce birlikte çalıştığım bir şube müdürü arkadaşım beni aradı. Telefonda sesi hem titrek hem gururluydu. Şöyle dedi:
“Hocam, Milli Eğitim Müdürümüz ilçemize geldi ve bir okulumuzu ziyaret etti. Öğretmenlerle tanışırken sıra bir İngilizce öğretmenine geldi. Kendini tanıtırken dedi ki: ‘Ben Aydın Mertayak’ın öğretmeniyim.’”
O an, zaman adeta durdu. Zihnim yıllar öncesine, emek verdiğim o günlere döndü. Şube müdürüm devam etti:
“Toplantı sonrası gidip öğretmenle konuştum. Sizi nereden tanıdığını sordum. Öğretmen şöyle dedi: ‘Çayeli’nde Aydın Bey’in yanında ücretli öğretmenliğe başladım. Bana öğretmenliği o öğretti. Bugün buradaysam onun sayesindedir.’”
Bu sözler, bir ömürlük emeğin yankısı gibiydi. Öğretmenlik yalnızca bilgi aktarmak değildir; bir insana kendini buldurmaktır, ona ışık olmaktır. Şube müdürüme o an Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünü hatırlattım:
“Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır.”
Ve ekledim: “Demek ki doğru bir iz bırakabilmişiz ki yıllar sonra bu meyveyi görebiliyoruz.”
Sonrasında o öğretmeni aradım. Teşekkür etmek istedim. Telefonda bana şunları söyledi:
“Hocam, siz o zamanlar bana adil ve profesyonel bir rehber oldunuz. Ne öğrendiysem sizden öğrendim.”
Bu sözlerin ağırlığı, bir ömür boyu taşınır. Öğretmenlik, bir insanın kaderine dokunma sanatıdır. Ektiğiniz her tohum, kalbinizin bir parçasıdır. Bu meslek yalnızca bilgiyle değil; emekle, gayretle ve samimiyetle yapılır. Bu üç meziyetten yoksun birinin bu mesleğe adım atması, bir ağacın toprağını terk etmesine benzer. Öğretmen yalnızca bilgi veren değil, aynı zamanda rehberlik eden, örnek olan ve yol gösterendir. Bir öğrencinin hayatında bıraktığınız iz, sizin özünüzdür.
Bugün o İngilizce öğretmenin sözleri bana şunu yeniden hatırlattı: Hayatta sahip olabileceğiniz en anlamlı unvan, bir öğrencinin sizi “benim öğretmenim” diye anmasıdır. Bu unvanın sorumluluğu ağır, ancak yürekteki yeri sonsuzdur. Eğer bir gün adım bir öğrencinin hayatında güzel bir anıya dönüşürse, işte o zaman bu mesleğin hakkını verdiğimi hissedeceğim.
Çünkü öğretmenlik, yalnızca bir meslek değil; bir yaşam biçimidir. Ve her yaşam biçimi, köklerinden dallarına kadar sağlam bir karakter ister.