Eğitim, yüzeysel bir bilgi aktarımının ötesine geçen, daha yüksek bir atıf çerçevesine dayandığında anlam kazanan ve insanları hakikate götüren bir yoldur.
Ancak bu yolun sonunda adalet, düzen ve gerçek manada erdemli bir toplum ortaya çıkabilir. Peki, eğitimi bu kadar değerli ve vazgeçilmez kılan şey nedir?
Bugün, eğitimin büyük oranda piyasaya dayalı bir meta haline geldiğine şahit oluyoruz. Başarı, test sonuçları ve diplomalarla ölçülüyor; oysa eğitim, sadece bireyi daha işe yarar hale getirmek için değil, aynı zamanda onun ahlaki ve entelektüel yönlerini besleyerek ideal toplumu inşa etmek için vardır. Ancak bu, sadece daha yüksek bir ilke ile mümkündür: insanı ve toplumu sadece maddi başarı üzerinden değerlendiren anlayışı aşan bir bakış açısı.
İdeal bir eğitim, sadece bilgi öğretmez; aksine, bireye kendisini, dünyayı ve başkalarını nasıl anlaması gerektiğini öğretir. Fakat bu anlayış, yüce bir amaca, yüksek bir atıf çerçevesine dayanmıyorsa eksiktir. Eğitim, insanın kendi varlığını ve toplumdaki yerini anlamasını sağlayacak yüksek bir etik ilkeyle hareket etmelidir.
Atıf Çerçevesi Nedir?
Atıf çerçevesi, insanın kendi varoluşuna anlam kazandırdığı ahlaki ve felsefi değerler bütünüdür. Bu çerçeve, bireyi “erdemli, işe yarar ve ahlaklı” kılan toplumun temel yapı taşıdır. Ancak burada dikkat çekici olan, eğitimin gerçek anlamını kazandığı yerin sadece bilgi ya da teknik beceriler değil, bu daha yüksek atıf çerçevesi olduğudur. Bu çerçeve olmadan eğitim, teknik bir bilgi aktarımından ibaret kalır ve toplumsal adaletin, düzenin ve nihayetinde muassır medeniyetin önünü açamaz.
Eğitim, modern dünyada sıkça konuşulan bir kavramdır; fakat derinlikli bir eleştiriye tabi tutulduğunda, gerçekte bireyi özgürleştiren, düşündüren ve ahlaki sorumluluklarını hatırlatan bir araç mıdır? Yoksa sadece bireyi iş gücü piyasasına daha hazır hale getiren bir makine midir?
Yeni Bir Paradigmaya İhtiyaç Var
Bugün dünyamız, eğitim sistemlerinin sadece ekonomik kalkınma aracı olduğu bir anlayışla karşı karşıya. Ancak bu, eğitimi insan olmanın daha büyük sorumluluklarından soyutlayan bir yaklaşımdır. Bu noktada şunu sormalıyız: Eğitim, sadece bireysel başarı mı getirmeli yoksa toplumsal düzeni, adaleti ve erdemli bir toplum yapısını mı inşa etmeli?
Asıl sorun, eğitimin daha yüksek bir atıf çerçevesine dayanmadan, salt araçsal bir fonksiyon olarak görülmesinde yatmaktadır. Eğer eğitim, bireyleri yalnızca teknik bilgiyle donatıyorsa, bu eksik bir eğitimin ürünü olacaktır. Eğitim, bireyin toplumda adil, sorumlu ve erdemli bir birey olmasını sağlayacak ilkelerden yoksunsa, hiçbir diploma, hiçbir başarı o toplumun uzun vadede düzen ve adaleti tesis etmesine yetmez.
Eğitimi Yeniden Tanımlamak
Bugün bize lazım olan şey, eğitimi salt bilgi aktarımı olarak değil, insanı varoluşsal ve ahlaki olarak dönüştüren bir süreç olarak görmektir. Toplumu, adalet ve düzen üreten bir yapıya dönüştüren şey bu yüksek atıf çerçevesidir. Bu çerçeve olmadan eğitim, sadece becerikli köleler yetiştiren bir sistemden ibaret kalacaktır. Ancak bu çerçeveyle donanmış bir eğitim, erdemli bir toplumun, adaletin ve düzenin gerçek temeli olacaktır.