Aramızdan ayrılışının 12. Yılı anısına (12 Ağustos 2003)
Bir basın toplantısında gazetecilere “Benim dediklerimi yazamazsınız, siz yine bildiğinizi yazın” demesini hiç unutmam. Siyasi görüşü ne olursa olsun arabuluculuk yapma işinde ilk akla o gelirdi. Günümüz Rize’sinde ona dair çok şey anlatılır. Mertliği, açık sözlülüğü ile tanınırdı. Arif’in Kahvesi onunla renkliydi. Günümüzde çok taşlar yerinden oynasa da, Arif’in Kahvesi’nin adı modaya uyularak Cafe olarak değişse de Nihat Mete gerçeği sonsuza kadar yaşayacaktır. “Fakirin kahpeliğine puştluk, ağanınkine plan denir” sözü hafızalara kazınan Emice’yi Rizeliler unutmayacaktır.

Siyaset ona baba mirasıydı
1937 yılında Rize-İyidere'de doğan Nihat Mete; ilköğrenimini o zaman nahiye olan İyidere'de tamamladı. O gün işinde bulunduğu şartlarda Rize merkeze gidip eğitimini sürdürme imkânı olmadığından askere gidene kadar kereste ticaretiyle uğraşan babasının yanında babasının işlerine yardım etmiştir. Sadıkzadlerin Kereste Fabrikası için dereden kütük indirdi. Ta o yıllarda bile insanlarla ilişkilerindeki zenginlik fark ediliyordu. 1959 yılında askere gitti. İki yıl süren Askerliğini Elâzığ’da tamamladı. Askerlik dönüşü 1967 yılına kadar Çaykur'da çay ustalığı yapmış ve o dönem ilk 5. Sınıf kadroyu o almıştır. Babası Demokrat Parti'nin kurucuları arasında yer almış, AP'nin de kurucusu ve Kurulu Üyesi idi. Babasının yanında siyasete başladı. 27 Mayıs ihtilali siyasette aktif olma yolunda kendisini kamçıladı. 1968 yılında babasının vefatından sonra kendi deyimiyle kendini tamamen siyasete adamıştır. Mete o günleri “ Babam 1968 yılında vefat edince daha fazla işin içine girdim. Çünkü siyaset hasımlarımız vardı. Meydanı onlara bırakmamak için daha fazla çalışmalıydık. Abiyim amcalarımda bana destek oldu. Babamın yerini bu adamlara bırakamazdık. Biz işe sahip çıkalım. Babamın Rize’de boşluğu belli olmasın istedik” şeklinde anlatıyordu.



Cezaevinden seçimi kazandı
1969 yılında Şükrü Meto’nun yerine İyidere Belediye Başkan adayı olmuştu. Bağımsız aday Muhammet Mete ve diğer adaylara fark atarak 32 yaşında İyidere Belediye Başkanı seçilmişti. Dönemin en popüler belediye başkanlarından olan Nihat Mete, 1973 yılı seçim döneminde ismi bir işe karıştığından tutuklanarak cezaevine konulur. Cezaevinde olduğu halde aday gösterilir ve tekrar İyidere Belediye Başkanı seçilir. Cezaevinde belediye başkanı seçilmesi ulusal basında büyük yankı uyandırır. Belediye başkanı seçilir seçilmez Ankara’nın yolunu tutar. AP'de uzun süre Genel Başkan Yardımcılığı yapmış, Bakanlık yapmış Turgut Toker’in desteğiyle İyidere Belediyesi için yüklüce bir ekonomik destek alır. O destekle İyidere'nin yollarını beton yapar. Binalar yapar. Artık o Rize'de, Trabzon'da en favori belediye reisidir. Ankara’ya gidip, bir köyün köprüsünü programa koydurduğun da “deymeyun keyfine”. Adeta dünyalar onun olur ve o akşam on kişiyi yemeğe davet ederdi. Mete o günleri şöyle anlatmıştı: “1969 yılında seçimleri seçimi aldık. Başarılı işler yaptık. 1973 yılında ismim bir işe karıştı. Tutuklandık, cezaevindeyim. Tuncay Mataracı da milletvekili adaydı. Ben Trabzon cezaevinde yatarken, geldiler bana, “Kimi aday edeceğiz?” dediler, “ İyidere'de aday yapılacaksa ve benim fikrimi istiyorsanız, aday benim. Ben seçimi burada, daha rahat alırım. Şimdi başka birisini aday yaparsak, grup bozulur. Ankara'dan telefon açıyorlar ona, Süleyman Demirel diyor ki; Mete orayı alır değil mi? En rahat onunla seçime gideriz" diyor Yusuf Tiryaki Abi. Girdik seçime, iki aday vardı karşımda. İkisinin toplamından daha fazla oy verdi bana. Hapishaneden çıktım.



Çıkarı için değerlerinden asla vazgeçmedi
80 ihtilali oldu. O sırada Trabzon Valisi Ali Rıza Yaradanakul Mete’ye, "Eski reisleri yerinde bırakacaklar, sen bulunduğun partiden istifa edeceksin.” dedi. Sıkıyönetim Komutanı Paşa, Vali ve Nihat Mete yemek yiyorlar. Paşa Mete’ye " Konseye dilekçe ver, ben partiden istifa ettim diye" dedi. Hatta bana buna karşılık Rize Belediye Reisliği’ni kendisine vereceğini söyledi. Mete Paşa’ya dönerek, “Partimi kapattınız, bir de bizimle niye alay ediyorsunuz? Parti partimdir. Bir belediye reisliği için bunu yapmak, bana yakışmaz” diyordu.



Rize’den milletvekili seçilemedi
1980 ihtilalinde dört yıllık bir aranın ardından 1984 yılında yeniden İyidere belediye başkanı seçilmiş ve 1991 yılına kadar bu görevini aralıksız sürdürmüştür. 1991yılında Rize milletvekili adayı olmuş, ikinci sırada olmasına rağmen tercihli oyların çoğunu almış, bir sonraki seçimlerde yeniden aday olmuş fakat her iki seçimde de Rize milletvekili seçilememiştir. Her yardımına koştuğu ve kapısını her zaman ardına kadar açtığı Rizelilerin onu meclise göndermemiştir.



Kızılay Başkanlığı yaptı
İlk milletvekilliği seçimlerinin ardından Rize DYP il başkanı olmuş ve son nefesine kadar bu görevini sürdürmüştür. Bu görevinin yanı sıra Rize Kızılay İl Başkanlığı görevini de uzun yıllar sürdürmüştür. 12 Ağustos 2003 günü 00:20’de her kesimden insanın yardımına koşmayı amaç edinen, renkli kişiliği ve üslubuyla herkes tarafından sevilen Rize’nin ve Rizelilerin Nihat amcası 66 yıllık hayatına veda etmiştir. Nihat Mete’nin ismi Rize’yle özdeşleşmişti. 45 yıl siyasetin içinde bulundu, cezaevinden seçim kazanacak kadar sevilen bir siyasetçiydi. Rize’de kimin bir sıkıntısı olsa ona koşardı. Kapısı ve yüreği tüm Rizelilere her zaman ardına kadar açıktı.



Hasta yatağında bile Rize’yi düşünüyordu
Hasta yatağında bile Rize’yi Rizelileri düşünüyordu. Komaya girerken bile köyünden yanına gelen bir genç için iş adamlarını arıyor “Bu uşağa iş verin” diyordu. Yine hastanede yanına gelen bir hasta için İngiltere’den ilaç getirmek için uğraş veriyordu. Bir sabah hastanede yanına ilginç kıyafetli bir adam geliyordu. Daha önce hiç görmediği bu adam kendisine “Ya sen nasıl bir insansın. Allah seni hastaneden çıkarmasın mı diyeyim, ne diyeyim bilmiyorum” diyordu. Nihat Mete bu sözler üzerine şaşkınlıkla "Ne diyorsun? Sen benim dostum musun? Düşmanım mı? Diyordu. Meğerse adam hastanenin karşısında çiçekçilik yapıyordu. “Sen hastanede bir hafta daha kal bir daire daha alayım” diye sözlerini sürdürüyordu. Gerçekten de Nihat Mete’ye ziyaretçi akını vardı. Sevenleri onu yalnız bırakmıyordu. Ölümünün üzerinden yıllar geçtikçe Rizelilerin Nihat Amca hasreti de gittikçe artıyor.

Karadeniz’in kara kutusu
Akrabası yazar Ömer Lütfi Mete Nihat Mete için kaleme aldığı köşe yazısına “Karadeniz’in Kara Kutusu” başlığını atıyor ve onun için şöyle diyordu:“12 Eylül sonrası… Demirel Zincirbozan’dan çıkmış ama hala yasaklıydı. Otobüs dolusu kader arkadaşı ile katıldığı eski bir partilinin cenazesinden dönüş için hareket etmek üzere… Uğurlama sırasında Demirel, Kırat geleneğinin Rize burcu olan ‘Koca Reis’e ‘Benden bir isteğin var mı?’ diye soruyor. Koca Reis lidere teşekkür ettikten sonra otobüstekilere şöyle bir bakıyor; ‘Tek isteğim var, inşallah bu otobüs bu yolda kaza yapar, sen hariç hepsinden kurtuluruz. ’Onun halis Rize ağzıyla yaptığı sert, bol küfürlü ama sevimli şakalarına, bu okların altından gönderdiği oklara alışıklar, şamataya vuruyorlar. Bu elbette kaza temennisi değil, şakayla yumuşatılmış ağır bir eleştiri. Üstelik Demirel’e de sitem içerdiği açık. Lakin camianın bu dev cüsseli dokunulmaz adamına laf söylenmez. Çünkü her Kırat’çı, içlerinden ölesiye güveneceği tek adam seçmek zorunda kalsa tereddütsüz onu göstereceğini bilir. 66 yaşında kaybettiğimiz Nihat Mete; benim akrabam. Sekiz on kuşak önceki dedemiz aynı kişi. Ancak onu yazmamın sebebi bu yakınlık değil. Asıl sebep, milli bir ‘kara kutu’yu açılmaya ikna olduğu halde kayda geçirmeye fırsat bulamayışım.




Koca bir tarih hazinesini toprağa götürdü
Siyasetin son kırk yılında yaşanan karanlık, derin, karmaşık ve gizli olayları en iyi bilenlerden biri, koca bir tarih hazinesini toprağa götürdü, dev bir hafıza göçtü. Yoğun, meşru ve kaçınılmaz meşguliyetlerin oluşturduğu mazeret listem sağlam ama yine de suçluluk hissediyorum. Onları dinleyip derleyebilseydim, Türkiye’nin son kırk yılını çok daha iyi anlayabilecek ve anlatabilecektim. Nihat Mete’nin şüphesiz hiçbir zaman açmayacağı sırlar da vardı. Ancak görüşmelerimizde neleri açıklayabileceğini fark ediyor, bu canlı arşivin hacmini kestirebiliyordum. Ayrıca onda birkaç roman, birkaç film vardı.

Tamamen Halk Adamıydı
İlginçtir; o aynı anda hem devlet için, hem halk için ‘muteber’ biriydi. Bütün ‘baba’ diye bilinen adamların saygı gösterdiği, tabandan tavana her türden resmi erkânın önemsediği böyle bir insanın devlet adına özel ve gizli bir görevi bulunduğunu düşünenler de var ama benim bu yönde kesin bilgim yok. Bildiğim özel bir görevi bulunsa bile, hayatı boyunca yüzde yüz ‘sivil’ kaldığıdır. Bu da etiyle, kemiğiyle, diliyle ve zekâsıyla tamamen halk adamı olmasından kaynaklanmıştır. Halkın ‘ipten adam alır’ dediği türden bir kişi olarak binlerce vatandaşın işine koşmuş, muhtaca babalık etmiştir.



Ben babaların babasıyım
Karanlık dünyaların ünlüleriyle rahatça -hiçbirine temenna etmeden- oturup kalkardı. Rahattı çünkü devletin de boğazına kadar o karanlığın içinde yüzdüğünü çok iyi görüyordu. Nitekim Ömer Lütfi Topal cinayetinden sonra televizyondan yöneltilen soruya cevap verirken ‘Ben renkli bir kişiyim, herkesi tanırım, herkes de beni tanır,” yollu tepeden konuşuyor, hiçbir ahbaplığını inkâr etmiyordu. ‘Sen de baba mısın?’ diye sorulduğunda ‘Ben babaların babasıyım’ diyordu. Özgüveninin temelinde tamahkâr olmaması ve servet edinmeye karşı mutlak tenezzül etmemesi yatıyordu. Hem de hortum sürecinden dolar milyarderi olarak çıkabilecek durumdayken. Yakası açılmadık küfürler icat eden, deyiş üreten biriydi. Yıllar önce bir sözünüyazı konusu yapmıştım; ‘Fakirin kahpeliğine puştluk, ağanınkine plan denir’ Belki sadece kişiler için söylediği bu söz aslında küresel fırıldağın tanımı!




Süleyman Demirel: Dava Arkadaşım Nihat Mete
Aramızdan ayrılışına çok üzülmüştüm. O yarınlara taşınmalıydı. Onun hayatını kitaplaştırmak için söyleşilere başladım. En ufak bir çıkar kaygım yoktu. İyidere Vakfı yöneticileriyle uzun uğraşlar ve beklemeler sonucu buluştum. Bilgi ve kitabın baskısı konusunda gerekli heyecanı desteği bulamadım. Kitap için 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 31 Mayıs 2004 tarihinde yazdığı yazıyı sizlerle paylaşıyorum: “Sayın Fatih Sultan Kar, Dava arkadaşım, güzel insan, Nihat Mete'nin hayat hikâyesinin kaleme alınmış olmasından büyük memnuniyet duydum. Merhum Nihat Mete" Yeter, söz milletindir" diyerek 1946 şafağında başlayan demokrasi ve kalkınma davasının bayraktarlarından ve sembol isimlerindendir. Çok değerli anıları, gayretleri, sıkıntıları, üzüntü ve sevinçleri paylaştığımız, değerli bir arkadaşımdı. Demokrat Parti ile başlayan AP ve DYP ile devam eden, öncelikli olarak ülkesinin bölünmez bütünlüğü ile birlik ve beraberliğine hassasiyet gösteren, hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olması ve bu hakkın kimseyle paylaşılmaması gereğine inanan, kalkınmacılık ve medeni imkânları ülkenin her kişisine ve köşesine götürme sevdasında olan siyasi çizginin iyi bir temsilcisidir. Siyasi partiler, halkın talep ve beklentilerine cevap verebilmek için kurulan ve millet-devlet irtibatını kuran teşkilatlardır. Siyasetçi de, halkın devlet nezdinde parasız avukatıdır. Merhum Nihat Mete, büyük bir vukufla, büyük bir vatanperverlikle ve büyük bir siyasi şuurla, hem mıntıkasının, hem ülkesinin sorunlarını, halkla kaynaşarak, halkın dilinden anlayarak dile getirmiş, partiye dolayısıyla ülkeye hizmet şevkini hiç kaybetmemiştir. Ömrünün sonuna kadar hemşehrileriyle ve onların dertleriyle iç içe yaşayan Merhum Nihat Mete'nin ruhu şâd olsun. Mekânı cennet olsun!..