Eshâb-ı kiram, Peygamber efendimizin sadık dostları idi. Ömürlerini Allah-ü telanın rızasını kazanmaya çalışmakla geçirmişlerdir. Müslüman; iyi insan demektir. Müslümanların kardeş olduklarını bilir. Herkese iyilik eder. Gayrimüslimlere, turistlere, kâfirlere de hiç kötülük yapmaz. Herkese karşı, güler yüzlü, tatlı dilli olur. Böyle olan Müslümanı Allah da sever, kullar da sever.
Eshab-ı kiramdan Hazret-i Huzeyfe şöyle anlatıyor:
“Yermük muharebesinde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de, amcamın oğlunu aramaya başladım. Yaralılar arasında biraz dolaştıktan sonra buldum. Fakat ne çare!.. Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek dedim ki: “Su istiyor musun?” Belli ki istiyordu. Çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Göz işareti ile de; “Çabuk, hâlimi görmüyor musun?” der gibi bana bakıyordu. Ben tam suyu kendisine doğru uzatırken biraz ötede yaralıların arasında Hazret-i İkrime’nin sesi duyuldu: “Su! Ne olur, bir damla su!” Amcamın oğlu Haris bu feryadı duyar duymaz göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen ona götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa Hazret-i İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken Hazreti İlyas’ın iniltisi duyuldu: “Ne olur bir damla su! Allah rızası için bir damla su!” Bu feryadı duyan Hazreti İkrime, elini hemen geri çekerek suyu ona götürmemi işaret etti. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa Hazreti İlyas’a yetiştiğim zaman kendisinin son nefesinde Kelime-i şehadeti söylediğini duydum. Benim getirdiğim suyu gördü. Fakat vakit kalmamıştı... Başladığı Kelime-i şehadeti ancak bitirebildi. Derhâl geri döndüm, koşa koşa Hazret-i İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim! Onun da şehit olduğunu müşahede ettim. Bari dedim, amcamın oğlu Hazret-i Hadis’e yetiştireyim. Koşa koşa ona geldim. Ne çare ki, o da ruhunu teslim eylemişti.” (Tam İlmihal)
Eshab-ı kiramdan Hazret-i Huzeyfe şöyle anlatıyor:
“Yermük muharebesinde idi. Çarpışmanın şiddeti geçmiş, ok ve mızrak darbeleri ile yaralanan Müslümanlar düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermeye başlamışlardı. Bu arada ben de, amcamın oğlunu aramaya başladım. Yaralılar arasında biraz dolaştıktan sonra buldum. Fakat ne çare!.. Bir kan seli içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleri ile bile zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek dedim ki: “Su istiyor musun?” Belli ki istiyordu. Çünkü dudakları hararetten âdeta kavrulmuştu. Göz işareti ile de; “Çabuk, hâlimi görmüyor musun?” der gibi bana bakıyordu. Ben tam suyu kendisine doğru uzatırken biraz ötede yaralıların arasında Hazret-i İkrime’nin sesi duyuldu: “Su! Ne olur, bir damla su!” Amcamın oğlu Haris bu feryadı duyar duymaz göz ve kaş işaretleriyle suyu hemen ona götürmemi istedi. Kızgın kumların üzerinde yatan şehitlerin aralarından koşa koşa Hazret-i İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime hazretleri elini kırbaya uzatırken Hazreti İlyas’ın iniltisi duyuldu: “Ne olur bir damla su! Allah rızası için bir damla su!” Bu feryadı duyan Hazreti İkrime, elini hemen geri çekerek suyu ona götürmemi işaret etti. Ben kırbayı alarak şehitlerin arasından dolaşa dolaşa Hazreti İlyas’a yetiştiğim zaman kendisinin son nefesinde Kelime-i şehadeti söylediğini duydum. Benim getirdiğim suyu gördü. Fakat vakit kalmamıştı... Başladığı Kelime-i şehadeti ancak bitirebildi. Derhâl geri döndüm, koşa koşa Hazret-i İkrime’nin yanına geldim. Kırbayı uzatırken bir de ne göreyim! Onun da şehit olduğunu müşahede ettim. Bari dedim, amcamın oğlu Hazret-i Hadis’e yetiştireyim. Koşa koşa ona geldim. Ne çare ki, o da ruhunu teslim eylemişti.” (Tam İlmihal)