Psikolojide Bilişsel Davranışçı adı verilen bir yaklaşım vardır. Özetle şunu söylüyor: Duygularımızı ve davranışlarımızı ortaya çıkaran şey, dış faktörler değil, zihnimizin bir köşesine kaydetmiş olduğumuz kalıp düşüncelerdir.

Kimi kuramcılar, söz konusu düşüncelerden bazılarının akılcı/gerçekçi olmadığını ve bunların sıkıntı yaratan duygulara ve davranışlara yol açtığını, ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğini belirtmektedir. Bu yaklaşımın genel çerçevesi “Ben yetersizim, ben yapamam” şeklindeki bir kalıp düşünce, ana inançlara, ara inançlar ise “Ben bunu başaramam” şeklindeki otomatik düşünceye yol açar. Örneğin Epiktetos, “Olaylar önemli değildir; asıl onları algılama şeklimiz önemlidir” demiş. Epiktetos’un bu görüşü, Bilişsel Davranışçı yaklaşımı özetlemektedir.
Düşünce gücünün kudreti, sınırları çizilmiş bir bireyselliğe hapsolunamaz. İnsanın yaptığı, kendisininkiyle kıyaslanamayacak sonsuz bir gücü harekete geçirmek ve onu yönlendirmektir. Her düşünce sonuca götüren bir araçtır. Kişi kendisiyle ilgili inandığı, hayal ettiği, sabırla beklediği şeyleri mutlaka yaşayacaktır. Dış dünyadaki her şey düşüncenin kullanımı yoluyla halledilebilir. Her sorunu kendini tanıma ve kendini yönetmeyle çözümlemek mümkündür. Yani her şey düşüncede başlar ve yol alır. Kişinin bilinçli olarak düşündüğü her şey bilinçaltını etkiler ve bu düşünce koyduğunuz hedef, istek, sebatlı çalışma ve güce göre gerçekleşir.
Bunu bilinçaltınıza doğru emirler vererek gerçekleştirebilirsiniz. Bunun için ilk seçenek kendinizi tanımak ve onu nasıl yönetebileceğinizi öğrenmekle gerçekleşir.
Düşünce sonsuzdur ilk öğrenmeniz gereken şey ona sınırlar koymamaktır. İnsana seçim yapma ayrıcalığının, düşüncelerini yönlendirme otoritesinin ve fikirlerini ifade etme hakkının verildiği alan, bireysel yaratıcılıktır. İnsan tercihleri ile kendi hayatını yaratır. Kendimiz için yarattığımız dünyadan hoşlanmıyorsak, hoşlanabileceğimiz yeni olaylar başlatabilecek yeni bir dünya seçme hakkı yaratabiliriz. İnsanın gereksinim duyduğu her şey yaratılış gereği kendisinde vardır. İnsan algılamayı ve düşünce akışına nasıl açılacağını öğrendikçe, kendisine gelen fikirleri alabilir ve bunlar arasında izlemek istediği yolu seçip uygulayabilir. 
Bilinçaltı, örnekler hakkında yargıya varmak için kurallardan yola çıkar. Bilinç emirleri verir, bilinçaltı da uygular. Kuralı dayalı çıkarım, iki önermeyi alıp bir araya getirerek bunlardan bir sonuca ulaşmak ister. Bir büyük, bir küçük önerme ve sonuçtan oluşan mantıksal bir kıyaslama yöntemidir bu.
Kurala dayalı çıkarım, genel prensiplerden özel sonuçlara ulaşmak şeklinde bir yol izler. Burada prensiplerin doğruluğunun kanıtlanması şart değildir; doğru olduğunun varsayılması yeterlidir. Bilinçaltı her zaman mantıki kıyaslama denen bu yöntemi kullanır.
İnsanlar akıllarıyla değil, duygularıyla hareket eder. Bu yüzden hem duygularınızı hem de bilinçaltınızı kontrol edip bu gücü kendinize hizmetkar etmek zorundasınız. Bilinç, bilinçaltına direktifler verir. Bilinçaltı yalnızca emirler alıp bunları mantıki kıyaslamayla yargılayarak yerine getirdiği için hizmetkar rolünü üstlenir. Verdiğiniz her emir, oluşturduğunuz her önerme, benimsediğiniz her inanç bilinçaltına kaydolur. Modern bilgisayarlardan daha gelişmiş bir belleğe sahiptir. Her düşünce bilinçaltının asla hata yapmayan bellek sisteminin bir parçası olur. Hatta düşünmediğiniz şeyler dahi orada depolanır ve gerektiğinde ortaya çıkarlar. Örneğin; terliyken soğuk su içtiğinizi varsayın. O anda ferahladınız ama aynı zamanda biraz bademciklerinizde rahatsızlık hissettiniz; çünkü bir yerlerden “soğuk su içmenin bademciklerde iltihap oluşturacağını” duymuştunuz. Bu sözlere duyduğunuz inanç; bademciklerin iltihaplanmasını garantiledi. O günden sonra bir kural geliştirdiniz; terliyken soğuk su içmek, bademciklerin iltihaplanmasına ve hasta olmanıza sebep olur. Soğuk su içtim. Öyleyse bademciklerim şişecek ve hasta olacağım. Bilinçaltı bunu hemen kaydeder. Soğuk su içtiğinizi bilinçaltı, vücudunuz normal seyrindeyken bile görevini sürdürür, soğuğu ve şişkinliği size hissettirir. Aslında hastalığın sebebi terliyken soğuk su içmek değil, soğuk su içince bademciklerin iltihaplanacağına ve hasta olunacağına olan inançtır. Bilinçaltı kayıtlardan bu inancı bulur ve gerekeni yapar. Amacı sizi incitmek değildir, yalnızca verilen emirler doğrultusunda hareket eder. 
İnsanlar, gereksiz sınırlamaları kabul ederek kendilerini hipnotize ederler. İnsanı kendi düşünce biçiminden başka hiçbir şey sınırlayamaz.  Özgür bırakılmış ruh ve düşünce sınır tanımaz. Yeter ki kendini yönetme yoluyla sınırları kaldırmayı öğrenin. Beyin sistematiği çok basit bir silsile ile çalışır. Onu karmaşık bir problem haline getirmemek gerekir. Yoksa tutkularımızın tutsağı haline geliriz. İnsan hissettiği yaşta ve ruh halindedir. Tükenen sadece insandaki umutlardır. Zira bu evrende hiçbir şey yok olmaz sadece aslına döner. Bu önermeyi bilinçaltınıza kodladığınız an göreceksiniz ki zaman sizin lehinize işleyecektir. Hayatın çok basit bir kuralı var. “Ne ekersen onu biçersin” önemli olan doğru zamanda doğru işler yapmak gerekir.
İnsan olayları düşüncesinde “1 veya 0” diye değerlendirerek kodlar. Buna günlük hayatta “Aristo mantığı” diyoruz. Bu ifade, “ya hep ya hiç” anlamı taşır. Bu düşünce tarzında, bir şey ya doğrudur ya yanlıştır. Ortası yoktur. Kuantum fiziği ortaya çıktığında, “1-0” diye parçacıklarda geçerli olmadığını gösterdi. Örneğin, fotonun ya dalga ya parçacık olması gerekirdi eski bakış tarzına göre. Üçüncünün imkânsızlığı ilkesinden ötürü, aynı anda hem dalga hem parçacık olamazdı. Oysa kuantum fiziği, onun hem dalga hem parçacık olduğunu gösterdi. Bu bize hayatta başka seçeneklerinde var olduğunu göstermiştir. Bunun en güzel örneğini Nasreddin Hoca’da görüyoruz. 
Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş. Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra:
– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?
Hoca ne yapsın?
– Haklısın, demiş.
Ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş. Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle, yok böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:
– Haklı değil miyim?
Hoca:
– Vallahi çok haklısın, demiş.
Adam da sakinleşerek gitmiş. Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.
– Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?
Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:
– Hatun, demiş, sen de haklısın!
Adeta hoca yıllar önce, aslında kuantum fiziğinin anlatmak istediğini insanın günlük hayatına taşımıştır.