İnsanın başına dünya ve ahirette gelen ve gelecek olan tüm dertler, belalar, sıkıntılar, musibetler, kazalar; kendi akılsızlığı, önlemsizliği, dürüstsüzlüğü, umursamazlığı, bilgisizliği yüzünden olmaktadır ve de olacaktır! İnsan bilgi ile bilim ile hak din ile akıl ile zekâ ile dürüst görev ve iş yapma ile davransa; hiçbir dert, bela, musibet, sıkıntı, kaza görmez. Bugünlerde depremi konuşuyoruz.
Bendeniz, Kahramanmaraş’ta görev yaptığım zaman; kerpiç, dökük bir tek dershane okulda ve bir odalı kerpiç evde deprem geçirdim.
1999 Marmara depremini kendi evimde geçirdim. Van, Elâzığ depremleri derken, şimdi de İzmir’in 70 km. uzağında, denizin 21 km. derinliğinde 6,6 şiddetinde deprem oldu! İzmir ve İlçelerinde koskoca binalar yıkıldı! İnsanlar öldü! İnsanlar yaralandı! Şu anda arama ve kurtarma çalışmaları 65. Saatte de devam etmektedir. Üç yaşında bir Elif Perinçek adlı kız çocuk ölmek üzereyken, enkaz altından çıkarıldı. Hastanede durumu elhamdülillah iyidir.
1999 Marmara depreminde bendeniz hem öğretmenlik hem de yerel gazetecilik yapıyordum. Marmara depreminde zarar gören İl, İlçeleri, binaları gezip, gördüm, resimlerini çektim. Haber yaptım. Yapılan çalışmaları halka yazılı, resimli aktardım. Gelen uzmanlarla gezip, görüşlerini aldım. Yıkık binaların incelenmesinde bulundum.
Kendim şu değerlendirmeyi yaptım: “ Bu mimarlardan, mühendislerden, müteahhitlerden- yüklenici şirketlerden daha bilgisiz, beceriksiz, yanlış yapan yoktur! Belediyenin ilgili birimlerinden daha ilgisiz, umursamaz başka birim bulmak da kolay değildir. Babamın toprakla, briketle yokluk yüzünden, ovada yaptığı ev yıkılmadı. Bunların ki, ilk deprem saniyelerinde yıkıldı! Çünkü hiçbir jeolojik, fizik, mimarlık, mühendislik, ustalık niteliği yok! Zemin çürük, bina deprem yönetmeliğine uygun değildir. Belediye, devlet, mühendis, denetim uzmanları kontrol etmemiş. 10 katlı, 4 daire üzerinden, 40 daire yapmış. Her kata sadece 4 ana direk koymuş. Diğer yerlerde 10’luk demirle 4 demir çubuk olan kolanlar yapmış. Yine de bu bina hasarlı olup, yıktırılmış. Depremde yıkılmamış.
Binalarda zemin çok kötü! Bataklık üzerine 10 katlı hatta daha yüksek binalar yapılmış. “Radyan temel yok. Kolan ile kirişler birbirine 45 derecelik demir bağlantıları ile tutturulmuş. Pabuç kolanlar ve uyduruk kirişlerle bu işler olmaz. Kiriş demirleri, kolanlardan koyuvermiş. Binalar yıkılmış. Demirler Rus çelik demirinden! Eğilmiyor. Çengel edip, takılmamış! Kum, çakıl; denizden! Çimento ile harç iyi karışmamış! Hatta içine toprak yoğrulurken karışmış! Bu şekilde İlçemizde çöken kamu ve özel binalar oldu!
“İlçemizde depremde çöken 650 dairenin yerine Kalıcı Konutlar yapıldı. O konutlarda gidip; heyelan bölgesine yapıldı!”
Yalova’da bataklık zeminde çöken binalar ise, 50 km. kadar uzaklıkta yapıldığı için sahipleri tarafından kullanılamadı!
Gölcükte 1945 yılında bataklık, sazlık olan yerde şehir kuruldu! Askeriye yapıldı!
İzmit’te zemin bataklık hatta sulak arazide yapılanma oldu. Hem de sanayi kuruldu. İzmit Merkez İlçesi sanayisi, Vezirçifliği ile deniz arasında, eski yol ile yeni yol arasında sanayi ve yapılaşma oldu. Biz, o alanda 1982 yılında bir defasında kayık ile eniştem ile yabani ördek avına gitmiştik. Şimdi orasının bir kısmı sanayi, diğer kısmı yine bataklıktır.
Adapazarı ovadır. Yeraltı suyu zemine çok yakındır. Yalova, Altınova, İzmit ovalarında kuyu açılır. Veya sondaj kuyusu vurulur. Motor ile su çekilir. Ama Adapazarı Ovası böyle değildir. Burada sondaj vurulur. Motor bağlanmadan, artezyen kuyu şeklinde, su borudan tazyikle bahçelere akar. Bu ovada Adapazarı kenti ve İlçelerinde şehir kurulmuş.
Akyazı’da da artezyen kuyular vardır. İşte buralarda 2002 yılına kadar pabuçlu kolan, kolana tutturma kiriş, yetersiz demir, toprak yıkaması sözde kum veya deniz kumu kullanılmış. Belediye görevlileri uyumuş! Mimar, mühendisler alacağını parasını düşünmüş. Yüklenici firmalar haram ile cehennemi boylamış! Yıkılan binalar vatandaşın başına her yıl çökmektedir! Bir çökerse 40 bin insani öldürmektedir!
Yalova, Gölcük, İzmit, Adapazarı bataklıklarında koskoca binalar yapılmış! Hala yapılmaya devam ediyor! İzmir’de de kötü zeminde, kötü binalar yapılmış. Bu kötü binaları hükümet kentsel dönüşüm adı altında yenilemeyi planlamış. 1999 Marmara depreminden sonra 1 milyon 350 bin binayı radyan temelli olarak, yenilemiş. Geride 6 milyon daha bina, daire yenilenmeyi bekliyor. Her yıl 300 bin konutu yenilemeyi planlamış. Kentsel dönüşüm de iyi gitmiyor. Çok katlı binaların kat sayısı azaltılıyor. Alanları genişletiliyor. Böyle olunca da herkese bir daire- konut düşmüyor. Bu durumda da konut sahipleri ile yüklenici şirketler kolay anlaşamıyor.
Aslında yedi milyon sakat, çürük bina yok! 15 milyon çürük bina vardır. 2002 yılı öncesi tüm binalar depreme dayanıksızdır. 2002 yılında 19 İlde depreme dayanıklı bina yapma yasası çıktı. Radyan temel binalarda yapılmaya başlandı. Kirişler, kolanlara tutturma değil oturtulmaya başlandı. 2012 yılında da tüm İllerde depreme dayanıklı bina yapımı yasalaştı. Ama denetim zayıf, plan- proje yapması ve uygulaması yine yeterli değildir. Hâlâ çürük bina yapımı devam ediyor. Her yıl yine bir milyon kadar konut çürük yapılıyor. Sebebini de şöyle anlatalım:
Bina plân ve projeleri okur- yazar olmayan ve de doğru – dürüst iş yapmayan yüklenici firmalar tarafından sipariş ediliyor. İşi yapacak olan ne derse, öyle plân çizilip, uygulanıyor. Mimar istenilen şekilde plan çizmek zorundadır. Yoksa başka bir mimara plan çizdiriliyor. Parayı veren, işi yaptıran şirkettir.
İkincisi; inşaat yeterince denetlenmiyor. Demir bağlantılarına yeterli önem ve zaman harcanmıyor.
Üçüncüsü ve daha önemlisi; beton sulanmadığı için halk deyimi ile yanıyor. Yanı beton sulanmadığı için dayanıksız oluyor.
Bize 2002 yılı öncesi, hazır beton, kimyasal karışımlı beton, mikser- çırpıcı çıkmadığında; beton 28 gün sulanmalıdır. Yoksa beton yanar, dayanıklı olmaz, derlerdi. Şimdi C30 kimyasal karıştırılıyor. Bu demek değildir ki; beton sulanmayacak. Beton şimdi döküldükten sonra, havanın sıcaklığına göre 1- 2 saat sonra yağmurlama usulü sulanmaya başlanmalı. En az 10 gün sulanmalıdır. Aksi halde beton yanar, çürük olur, dayanıksız olur. Şu anda yeni yapılan binaların %95’den fazlası hiç sulanmıyor. Belediye su bağlanması ve harcamasının yüksek olması, işgücü kayıbı düşünülerek; hiç, hiç, hiç beton sulanmamaktadır. Yanı onca konulan demir ve beton boşa gitmektedir! Bina yine çürük yapılmaktadır1
2018 yılı öncesi C25 beton kullanılıyordu. Şimdi C30 kimyasalı beton kullanılıyor. Bunun anlamı; beton erken kurusun. Betona az çimento koyalım. Beton az su çeksin. Beton iyi akışkanlı olsun, diyedir.
Bir de kötü durum hala devam ediyor: yanı deprem fayları üzerinde konut, bina yapımı sürdürülüyor. Ülkemizde 500 fay hattı var. Ülkemizde alüvyon ovalar var. Ülkemizde sulak, bataklık alanlar var. Buralara hala kentleşme sürdürülüyor.
30 Ekim 2020 günü İzmir’in 70 km. açığında, denizde olan depremde hala kurtarma çalışmaları devam ediyor. 97 kişi öldü! 995 kişi kurtarıldı. Yıkılan 20 binanın tümü 1991- 1999 yılları arasında yapılmış. Yanı denetimsiz, pabuç ayaklı, deniz kumundan ama imara uygun yapılmış. “Ama bu işlerde yüklenici firma ve belediye fen memurları tutuklandı.” Zemin kötü ve bataklık! Bir de binaların alt katındaki işyerleri, kolanları kesmiş! “Sen binana sahip çıkmazsan; kolonu, kirişi, binayı bir akılsız, mankafalı çıkarcı keser!
Bendeniz 25 yıldır apartman yöneticiliği yapıyorum. Binaların yapımında işçi olarak çalışmışım. Kat sahipleri apartmana sahip çıkmıyor. Her biri bir tarafından deliyor. Belediye izni almadan, tadilat yapılıyor. Yanı, kısacası; sorumlular, sorumluluklarının gereğini yapmıyor.
Deniz kumu betonun ömrünü 25 yılda yer, bitirir!
Beton sulanmazsa; beton dayanıksız olur.
Çürük zeminde bina yapılmaz.
Fay hattı üzerinde bina, kent kurulmaz.
Bina, ikinci katta taştırılmaz. Binanın altı 100 m2 olup, üstü 120 m2 olmamalı.
Bina heyelan bölgesine, ovalara, bayır yerlere yapılmamalı. Sert ve kaygan olmayan zeminde yapılmalı.
Bina temelleri rutubetten korunmalı. Yalıtım yapılmalı.
Yıldırıma karşı yıldırımlık yapılmalı. Topraklama yapılmalı.
Binalar bitişik nizam yapılmamalı. Güneye ve havaya açık olmalı.
Bina ağır yüklü yapılmamalı.
Yanıcı madde ile yalıtım yapılmamalı.
Binalarda merkezi sistem ısıtma olmalı. Güneş enerjisi olmalı. Her yıl elektrik ve enerji tesisatı kontrol edilmeli. “Bunlar yasalarda olabilir. Önemli olan yasalar uygulanıyor mu?”
Camii minarelerinde bile yıldırımlık- paratonerlerin olmadığını görüyorum. Okullarda yıldırımlık yok. Binalarda, konutlarda yok!
Binaların taşıtlar için otoparkı yok! Sığınağı yok! Binalar karşılıklı 4 metre aralarla yapılmış. Hava, güneş, araba park alanı, çocuk parkı, hiçbir donatı yok! Yap bir kule! Para kazansın yüklenici firma!
Ben, İlçeme bakıyorum da, bu nasıl kentleşme diyorum. Devlet yolu kıyısındaki evler 7- 10 katlıdır. Arkasındaki ise 4 katlıdır. Aralarındaki uzaklık 4 metredir. Dört katlı olanlar, hiç güneş yüzü görmemektedir. İnsan bu işleri yapmaya başlamadan, beyin varsa; beyni azıcık işletmeli, çalıştırmalı. “Yüz yılda, yüzbinlerce insanımız depremlerde öldü, sakat kaldı! Maliyeti milletimize çok pahalıya geldi.” Hala görevliler, iş yapanlar; akılla, zekâ ile bilgiyle, sorumlulukla, yükümlülükle, aldığı görevi tam anlamı ile hiçbir konuda, hiçbir alanda yapmıyor! “Hâlâ hiç kolonsuz bina dikmeye çalışanı görüyorum. Zemin kat işyeri, bodrum depo olacakmış! Yanı bina yapıldıktan sonra, kolan kesiliyordu ya! Bu mimar, kolonu dikmeden kesmiş! Sulama da yapılmıyor! Zaten betonu sulayanı hiç görmedim. Benim en çok dikkatimi çeken olayların başında, bina yapımı gelmektedir. İşler hala felaket, fecaat, berbat yapılmaktadır. Bir kafadan şöyle ses çıkıyorsa; “ölen ölür, sağ kalanlar bizimdir!” Bu kafanın yaptığı hiçbir şeyden hayır gelmez.
Deprem konusundaki yasalar ilk defa 1948 yılında çıktı. 1975 yılında daha da iyileştirildi. 1998 yılında eklemeler yapıldı. 2002- 2012-2018 yılında daha da kapsamlı hale getirildi. Yasalarda eksiklikler olabilir. Bunlar düzeltilebilir. Ama hiçbir yasa, bir binanın kendi kendine yıkılacak kadar kötü yapılamaz. Kendi kendine Diyarbakır, Konya, İstanbul- Kartal’da binalar yıkılıyorsa, bunda uygulama eksikliği, hainlik, hırsızlık, cehalet vardır.
Depremde gelen yardımların yağmalandığını ibret ve hayretle izledik. 1976 yılında Van İli Çaldıran İlçesinde 7,5 büyüklüğünde deprem oldu. 3,840 kişi öldü! Ülkemizden ve dış ülkelerden yardım aktı. Yardımlar yağmalandı! Öyle ki, bunu gören ülkeler; “yardımı biz dağıtacağız,” dedi. Enkazda vefat eden bir kadının kolu da kesilerek, iki bileziği çalınmıştı! Aradan 44 yıl geçti. Hala unutamadım. O tarihte lise son sınıf okuyordum ama dünyayı izliyordum.
2011 yılında yine Van ve Erciş’te deprem oldu. Devlet, millet yardımı alabildiğine yaptı. Yine istismar edenler oldu. 2011 Van depreminde 650 kişi can vermişti! Hükümet yaraları bir yıl içinde sardı. Bir yılda konutları yaptı. Kira yardımı ve eşya yardımlarını yaptı.
17 Ağustos 1999 Marmara depremi gece saat:03.02’de oldu. Ben daha yatakta idim. Uyumamıştım. Gölcük, İzmit, Yalova, Adapazarı, Düzce çok etkilendi. 280 bin bina kullanılamaz hale geldi. 18 bin kişi kadar insan öldü! 48 bin kişi kadar insan yaralandı. Hükümet, deprem için pek bir etkinlik yapamadı. Öyle çadır, ekmek, yemek, erzak, ihtiyaç verme yeterince olmadı. Bendeniz Kızılaycıydım. Ailem için ben ve Kızılaycı arkadaşlarım tek bir çadır bile alamadı. Çadır olmayınca, çadır alınmadığı için alamadık.
Ben ve 16 yaşındaki oğlum İslam ile depremde çok aktiftik. Hizmet ediyorduk. Aynı zamanda gazetecilik, habercilik yapıyordum. Öğretmenlik yapıyordum. Karamürsel, Atatürk İlköğretim Okulu’nda görev yapıyordum. Hükümet, Bolu’yu geçemedi. Sapanca’da bir üstgeçit yola düşmüştü. Bir üstgeçidi 3 günde kaldıramadılar. Telefonlar çalışmadı. “Hiçbir tane arama- kurtarma ekibi yoktu. Dozerle, kepçeyle insan kurtarmaya çalışırken, insanları hep enkaz altına ezdiler!” Görüp de tanık oldum. Ama Gölcük’te yabancılar tünel ve galeri sistemi ile deprem enkazından insan kurtarıyorlardı. Kurtaramadıklarını daha sonra enkazla kaldırıp, götürdüler! Her şey bir felaket, bir fecaatti.
Kocaeli’nde 3 gün enkaz altında kalıp, ölen Mardinli öğretmen arkadaşım vardı. Daha önce Karamürsel’de Fatih, öğretmen görevi yapmıştı. Eşi Rize İli Güneysu İlçesindendi. Adapazarı’nda yine bir Meslek Lisesi öğretmen arkadaş, delilerek öldü! Binlerce insan enkaz altında kurtarılmayı beklerken, Karamürsel’de depreme yardım için gelen özel şirket araçları, 3 gün deniz kenarındaki heykeli kurtarma, kaldırma derdine düşmüştü. Heykel kurtarıldı ama daha sonra belediye başkanın başına bela oldu. Mahkemelik oldu!
Halk, deprem bölgesine yardım etti. Ama yardımların büyük bir kısmı İlçe halkına ulaşmadı. Yardımlardan bir yüzbaşı sorumluydu. 42 plakalı bir peynir yüklü 42 plaka TIR geldi. Öyle Tır gece geldi, sabah yoktu! Yine bir TIR dolusu ayakkabı geldi. Gece geldi, sabah yoktu! Halktan da yağmalayanlar olmuştu. Devlet, hükümet organize olamamış. Sivil toplum örgütlerine de görev yaptırmadı. Şimdi bu kişiler ve uzantıları çıkıp, ahkâm kesiyor, söylemde bulunuyor.
Şu anda arama- kurtarma ekipleri her İlde, İlçede elhamdülillah var. UMKE, AFAD, AKOM, JANDARMA KURTARMA, İHH KURTARMA, KIZILAY, AKUT ve onlarca sivil ve resmi arama- kurtarma ekibi var. 1999 öncesi bir “Sivil Savunma” vardı. Gidip, müdürüne sordum. Siz ne iş yaparsınız. 21 yıl önce verdiği yanıtı aynen yazıyorum: “ Benim bir bu masam bir de bu mühürüm var. Başka hiçbir şeyimiz yok. - Ekibiniz yok mu?- Yok!” İşte eski Türkiye!
Yapılan köprüler, üstgeçitler, viyadükler, kamu ve özel binaları hâlâ üfürükten tayyare! Çünkü yeterli, olması gereken gibi ödevini tam yapan, görevini eksiksiz yapan, sorumluluklarını, yükümlülüklerini yerine getiren bir ekip yok! Vurdumduymaz, umursamaz, çıkarcı, işi geçiştirici, görevi benimsemeyen, hain olan milyonlarca kamu görevlisi ve özel kişiler var. Biz, millet, devlet olarak önce insan yetiştiremedik. İnsan yetiştiremeyince de, işler böyle vahim, felaket olmaktadır.
İzmir’de 3 yaşındaki “Ayda” bebek, 91. Saat sonra sizi duyuyorum, diye ses verdi ve bir saat içinde kurtarıldı. Anne ise vefat etti! Sağ kurtarılanlara Allah’tan sağlık, esenlik diliyorum. Vefat edenlere Allah’ımdan rahmet, merhamet dileyerek, dua ediyorum. Özellikle kurtarma ekiplerine dua ediyorum. 109 kişi hayatını kaybetti. 1,036 kişi yaralı olarak elhamdülillah kurtarıldı. İnsanların, hayvanların canına kast edenler cezasını çekmelidir. Enkazdan kedi, köpek, muhabbet kuşu, tavşan, sincap da kurtarıldı. Kedi ağlıyordu!