Kudüs, günümüzde Ortadoğu'nun odak noktası olan bir şehirdir. Sorunun merkezinde, "eski şehir" olarak bilinen bölüm yer alır.
tadoğu'nun odak noktası olan bir şehirdir. Sorunun merkezinde, "eski şehir" olarak bilinen bölüm yer alır. Bu alanda Mescid-i Aksa, Ağlama Duvarı ve Kıyamet Kilisesi gibi kutsal mekânlar bulunmaktadır. Mescid-i Aksa, Müslümanlar için önemli bir kıble ve kutsal bir yerdir. Ağlama Duvarı, Yahudiler için Süleyman Tapınağı'nın ayakta kalan son izi olduğundan kutsal kabul edilirken, Kıyamet Kilisesi, Hazreti İsa’nın çarmıha gerildiği yerdir. Hristiyanlar için kutsal ve önemlidir. İşte bu kutsal yerlerin çevresinde, yüzyıllardır devam eden hâkimiyet kavgalarının çözümünün sırrı, Kanunî Sultan Süleyman'ın Kudüs'ü çevreleyen surlara yazdırdığı bir kitabede saklıdır.
Bugün dimdik ayakta duran ve eski şehri kuşatan surlar, Osmanlı döneminde yapılmıştır. Kanunî Sultan Süleyman, babası Yavuz Sultan Selim'in fethettiği Kudüs'ün onarımını titizlikle takip etti. Şehrin gelişimini ve kutsallığını koruyarak, adil bir kent olmasını istiyordu. Önce su teminini sağladı, ardından da yıkılmış surların yeniden inşasını emretti. Bu imar faaliyetleri sayesinde Kudüs'ün nüfusu 1525 yılında 4 bin iken, 1553 yılında 12 bine ulaştı.
Kudüs surları tarihin derinliklerine uzanan eserlerdir. Selahaddin-i Eyyubi'nin şehri fethetmesinin ardından surlar onarılmış, ancak sadece 30 yıl ayakta kalabilmiş ve tekrar yıkılmıştı. Kanunî Sultan Süleyman'ın emriyle yeniden inşa edilen surlar, Eyyubiler ‘in temelleri üzerine yükseldi. İnşaat 1536'da başladı ve dört sene sonra, 1540'ta tamamlandı. Toplam uzunluğu dört kilometreyi bulan bu surlar, şehri tamamen çevreleyerek koruma altına aldı.
İlginç bir nokta ise, Mimar Sinan'ın eseri olan bu surların, Osmanlı döneminde inşa edilmiş olmalarına rağmen Eyyubi ve Memlük sanatının izlerini taşımasıdır. Bu durum, surların tarihî ve kültürel zenginliğini daha da arttırmıştır.
Kudüs'ü çepeçevre kuşatan bu surlarda, şehre giriş ve çıkışı sağlamak için 11 kapı yapılmıştır. Ancak sadece yedi kapı açık tutulmuş, diğer dördü güvenlik sebebiyle kapalı kalmıştır. Şehrin ana girişi, bugün Yahudi mahallesi tarafında kalan, Müslümanların “Babu’l-Halil” veya sadece “El Halil”, batılıların “Yaffo gate” Kudüs’ü fethettiği zaman şehre bu kapıdan girmişti, El Halil Kapısı’ndan içeri girildiğinde karşılaşılan ilk alanın adı, bu yüzden “ Ömer Meydanı’ydı ve hâlâ da öyle. Ama İsrail’in kurulmasından ve Kudüs’ün işgal edilmesinden sonra Şam kapısı daha fazla rağbet görür oldu ve El Halil, ikinci plana düştü.
Kanunî Sultan Süleyman, surların tamamlanmasının ardından bu kapının üzerine özel bir kitabe yerleştirtmiştir.
Kitabede şu ifadeler yer alır: "La ilâhe illâllah, İbrahim halilullah" yani "Allah'tan başka ilah yoktur ve Hz. İbrahim Allah'ın dostudur." Bu ifade, Hz. İbrahim'in hem Müslümanlar, hem Yahudiler, hem de Hristiyanlar tarafından saygı gören bir peygamber olmasına atıfta bulunur. Kanunî Sultan Süleyman, farklı dinlerin bir arada barış içinde yaşadığı Kudüs'teki sosyal barışın devamı için bu ifadeyi seçmiştir.
Diğer sebep ise, Kudüs’te yaşanması gereken sosyal barıştan kaynaklanıyordu. Kudüs, üç semavi dinin ortak olarak kutsadığı bir kentti. Yani hem Müslümanlar, hem Yahudiler, hem de Hıristiyanlar tarafından ilahi kabul ediliyordu. Şehirde her üç dinin cemaati beraberce yaşamakta ve eski şehir içindeki kutsal mekânlarda ibadet etmek etmekteydiler. Kanun’i Süleyman, işte bu durumun devam etmesi için her dinin de peygamber kabul ettiği Hz. İbrahim’i ön plana çıkaran bu ibareyi, Mimar Sinan’ın eseri olan surların ana giriş kapısına nakşetti! Osmanlının surlara kazıdığı bu ruh, Kudüs’teki sosyal hayata da yansıdı ve Osmanlı idaresi, farklı dinlerin özgürce ibadet ettikleri bir dönem olarak tarihe geçti.