Eğitim, bireyi yalnızca geleceğe hazırlamak değil, onu bugünün farkına vardırmak ve "şimdi “ye uyandırmak için var olmalıdır.
Eğer çocukları sürekli geleceğe odaklayıp bugünden koparırsak, hayal kurma ve yaratıcı düşünme yeteneklerini de zayıflatırız. Oysa geleceği tasarlamak için "şimdi “ye kök salmak gerekir. Günümüz eğitim anlayışının temel yanılgısı, çocukları içinde bulundukları zamandan soyutlayarak yalnızca ideal bir geleceğe odaklamasıdır.
Gelişmekte olan ülkelerde eğitim sistemi, bireysel farklılıkları göz ardı ederek öğrencileri belirli kalıplara sokmaya çalışıyor. Bu durum, çocukları özgün fikirler geliştirme kapasitesinden uzaklaştırıyor. Eğitim, bireyleri bir "biz" kimliğine sıkıştırırken, aynı zamanda "biz" ve "onlar" ayrımı yaratıyor. Oysa gerçek dönüşüm ancak "hepimiz" anlayışıyla mümkün olabilir. Farklılıkların bir arada var olduğu, özgür düşüncenin teşvik edildiği bir yaklaşım, hem toplumsal bütünlüğü hem de yeniliği destekleyecektir.
Eğitim, çocukların bireysel öğrenme yollarına ve doğal meraklarına saygı göstermelidir. Her çocuğun öğrenme biçimi farklıdır; bu yüzden eğitim, endüstriyel bir süreç gibi tek bir standarda indirgenemez. Eğitimde merakı rehber edinmek, dayatmaları kaldırarak çocuklara düşünme, sorgulama ve yaratma özgürlüğü tanımak gerekir.
Bu noktada şu somut öneriler üzerinde durulabilir:
1. Esnek Müfredat: Öğrencilerin ilgi alanlarına göre şekillenen, bireysel öğrenme deneyimlerini öne çıkaran bir müfredat geliştirilmelidir.
2. Alternatif Değerlendirme Sistemleri: Standart sınav odaklı yaklaşımlar yerine proje temelli, yaratıcı süreçlere dayalı değerlendirme yöntemleri kullanılmalıdır.
3. Öğretmenlerin Rehberlik Rolü: Öğretmenler, bilgiyi aktaran değil, öğrencilerin öğrenme yolculuklarında onlara rehberlik eden bir role evrilmelidir.
4. Sosyal Duyarlılık ve Yaratıcılık Atölyeleri: Çocuklara toplumsal sorunları çözme becerisi kazandıracak ve yaratıcılığı geliştirecek uygulamalı atölyeler tasarlanmalıdır.
Geçmişin birikimini korumak önemli olsa da, yeni tohumlar ekebilmek için eski ve kısırlaşmış yapılar cesurca terk edilmelidir. Bu anlamda “deli gömleklerini yakma” metaforu dönüşüm çağrısını güçlü bir şekilde yansıtıyor. Ancak dönüşümün bireyden topluma, toplumsal yapıdan sisteme uzanan bir bütünlük içinde gerçekleşmesi gerekiyor. Cesaretle yeniliğe adım atarken, sistemin engellerini de göz önüne almalı ve bu engelleri aşmaya yönelik yöntemler geliştirmeliyiz.
Pratikte Ne Yapılmalı?
Sınıf Dinamiklerini Yeniden Ele Almak: Ders ve teneffüs kavramları yeniden tanımlanmalı. Çocukların sınıfa girerken ki heyecanı ve çıkarken ki rahatlaması, öğrenme sürecini yeniden tasarlamak için önemli ipuçları sunabilir.
Özgür Öğrenme Alanları Yaratmak: Sınıfları, öğrenmenin sınırsız olduğu alanlar haline getirmek; öğrencilerin kendilerini ifade edebilecekleri, fikirlerini paylaşabilecekleri ortamlar sağlamak önemlidir.
Özetle, eğitimde dönüşüm bugüne uyanmak, yerel düşünmek ama küresel hareket etmekle mümkündür. Merakın özgürlüğü, bireysel farklılıklara saygı ve yaratıcı düşünceyi teşvik etmek, eğitimin temel ilkeleri olmalıdır. Düşüncelerimizi ve kavramlarımızı tazeleyerek, kalıpları yıkarak ve cesaretle geleceğe yürümeliyiz.
Hepimize tefekkürler.