EMİNE Ana, Rize ili Pazar ilçesinin Başköy köyünden olup, uzun yıllar yaşayıp, Osmanlı'nın son dönemini, 2000'li yıllarda bizlere adeta bir masal gibi anlatabilen nadir yaşlılarımızdan biri idi.
103 yıllık ömründe yaşadığı türlü anılarını bir bir anlatarak hem hafızasının ne kadar güçlü olduğunu gösterebilmiş, hem de tarihin O'na vermiş olduğu misyonu layıkıyla yerine getirebilmişti. Emine Ana, nüfus kayıtlarına göre 1909 yılında doğmuş ancak 4 yıl geç kayıt edildiğini yine kendisinden teyit ettik. O halde 1905 yılının gerçek doğum yılı olduğunu anlıyoruz. Pazar'ın şimdiki yeni adı Topluca olan Mesemit köyünde dünyaya gelmiş ama ailesi aslen Başköylü olan Pehlüloğullarından. Babası Pehlüloğlu Şeyh Sadık, annesi ise Irmak (Mamaçivat) köyünden Tuhaloğlu İsmail kızı Hatice. Emine Ana, yaşadığı dönemlerin katı kaidelerini İstisnasız yaşamış ve günümüzde o yılların zorluğunu idrak edebilmemiz için bizlere yol gösterici olmuştur.
EMİNE Ana anlatımıyla... Kocam Ziya delikanlı olunca haliyle çalışmaya başladı ve evin yükünü aldı. Biz de normal ev karisi olarak kendi vazifelerimizi icra ediyorduk. Ziya(Emine Ananın Eşi), Temurun Yakup ile Meleskur'da taş ustalığı yapmaya başladı. Zanaatini ilk olarak Yakup dayıdan öğrendi. O zamanlar taş ustalığı en geçer iş idi. Biraz bir şeyler öğrenince Apsolu İmamina Mustafa dayı ile beraber Bafra'ya gurbete gitti. Orada mektep inşaatları yapmışlar. Birkaç sene oralarda çalıştı. Sonra köye geri döndüğünde iyi bir taş ustası olmuştu, zaten Topçuoğulları Kuzika'lardan beri taş ustaluği ile meşhur idi. 1930 senesi olacak ilk çocuğum oldu, kocamın dedesinin adı olan Mecit ismini koyduk, peşine 4 yıl sonra ikinci uşak oldu, ona da kaynatamun ismi olan Mustafa adını koyduk. Kocam gurbette iken ev adamsuz olduğu için küçük çocuklarla geçinmek daha çetin oluyordu, çünkü her daim dışarı işe gidemiyordum. Allah razı olsun muhtar Paşalı Yakup dayı, çok yardımcı olurdu. Hükümet memurları vergi için gelince her zaman bizim bir sığırı yazdırtmazdı, idare ettirirdi. Yakup'tan sonra Efa Ali muhtar oldu. Efa Ali da, sözü geçen adam idi, ipten adam alırdı. "Rize'de vali, çarşıda Vardali(Vardaloğlu ailesi) Hemşin'de Kobali(Kobaloğlu Ailesi) Başköy'de Efa Ali" lafını boşuna dememişler. Atatürk Rize'ye geldiğinde karşılamaya bizim köyden Efa Ali ile Paçe Süleyman da gitti. Orda Atatürk'ü yakından görmüşler. Bu Efa Ali bir gün bizim eve geldi, dağdaki büyük bir ağacı keseceklermiş, müsaade istedi. Meğersem çarşıda yeni bir mektep yapıyorlarmış. kerestelerini köylerden temin ediyorlarmış. Efa Ali kaymakamun adami idi, o yüzden bu işe çok başlık etti, duyduk ki mektebin yapımına en çok kütük Başköy ile Çoço'dan gitmiş. Kütükleri 4 ayda Hemşin deresine indirdiler. Cinali köprüden Taşköprü'ye kadar dere kenarlarına bir sürü kütük yığıldı. O zamanlar adam akilli araba yolu yok, bunları yalıyas taşımak çok zor. Bunlar da kütükleri dere ile taşımayı hesap etmişler, bu yüzden afet olmasını bekliyorlar. Büyük afet olduğunda dere o kadar büyürdü ki, su Cinali köprüsünün üzerinden akardı. Nitekim furtuna kopti, kütükleri verdiler dereye ve çarşıya böyle taşıdılar, biz kariler da izleduk. Adamlarun nerdeyse canlari çikti. Aşağıda Laz köylerinden adamlar da deniz kenarında almışlar kütükleri. Ama bu iş çok zor oldu, Çoco'nun imami İsmail Hoca, kütükleri dereye verme esnasında düşmüş dereye kaybolmuş. Dere çok büyük olduğu için o gün bulamadılar. Bir hafta sonra epey bir aşağıda naaşı bulundu, kütükler arasında ezilmiş zavallı, Allah rahmet eylesun. Emine Ana, eşinin çalışmaya başladığını anlatırken, taş ustalığının hala en popüler mesleklerden olduğunu işaret ediyor. Ayrıca Bafra kentinin 1920'lerde dahi gurbet olarak tercih edilen bir kent olduğunu anlıyoruz. Kocası gurbette iken vergi memurlarının evleri gezdiğini, ahırdaki inekleri vergi karşılığında kayıt ettiklerini ve dönemin muhtarının durumu uygun olmayan aileleri koruyup gözettiğini ifade ediyor. Emine Ana'nın bu yıllar için anlattığı en ilgi çekici olay, elbette ki Pazar Ortaokulu'nun yapılışına dair anlattıklarıdır. Okulun yapılışı ile ilgili anlattığı hadiseler yine bilinmeyen ilginç ayrıntılarla dolu. Dönemin Pazar kaymakamı Ahmet Tahtakılıç, öğrencilerin okumak için Hopa, Rize ya da Trabzon gibi uzaklara gitmekte güçlük çektiklerini, sadece birkaç elit ve varlıklı ailenin bu işin altından kalkabildiklerini görünce, Pazar'da yeni bir ortaokul yapmak için kollarını Sıvamış ve bu iş için ilçede bir heyet oluşturmuş. Güçlü aileler ilk başlarda bu işe pek yanaşmamış ama kaymakamın ısrarlı duruşu ve köy muhtarlarının kaymakam yanında saf tutması dengeleri değiştirmiş. Okul, Anadolu'nun birçok yerinde, özellikle köylerde olduğu gibi tamamen halkın fiili yardım ve imecesi ile yapılmış, hatta kaymakam beyin eşi ile birlikte bir amele gibi çalıştığı destansı bir şekilde anlatılmaktadır. Emine ana, okulun yapılışı ile ilgili ancak bu kadarla sınırlı olan bilgimize, olayın köy cephesinde vuku bulan ayrıntıları anlatmak suretiyle yeni bilgiler ilave ediyor. Köy muhtarlarının oynadığı rolü, kerestelerin ne şekilde temin edildiği, ne tür zorluklarla merkeze taşındığı ve bu iş için bir imamın nasıl talihsiz bir şekilde öldüğünü Emine Ana anlatıyor bizlere. 1936 yılında yaşanan bu olay, eğitim sistemimizin temellerinin ne tür zorluk ve yokluklarla atıldığına dair ibret verici tarihi bir vakadır.