İnsan hayatını, dünya ve Ahiret olarak bir bütün değerlendiren Yüce dinimiz İslam, Ahiret hayatını ihmal eden, uhrevi gerçeklere gözlerini yuman ve hayatı sadece ölüm öncesiyle sınırlayan bir hayat anlayışını kabul etmediği gibi, dünya hayatından kopuk ve dünyanın Ahiretle ilgili belirleyici niteliğini göz ardı eden bir ruhaniliği de insanlığa takdim etmemiştir.
O nedenle fani dediğimiz bu dünyada insanların, sıhhatli, sağlam ve rahat, neşeli yaşamalarına ve ahirette sonsuz saadete kavuşmalarına sebep olan faydalı şeylere nimet denir. Alla-ü tela, çok merhametli olduğu için, kullarına lazım olan bütün nimetleri yarattı. Bunlardan nasıl istifade edileceğini, nasıl kullanacağımızı, Peygamberleri ile gönderdiği kitaplarında bildirdi. Bu bilgilere din denir. Müslüman olsun, kâfir olsun, herhangi bir insan, bu kitaplara uygun yaşarsa, dünyada rahat ve huzur içinde olur.
Dünyada ve ahirette saadete kavuşmak, rahat ve neşeli yaşamak için Müslüman olmak lâzımdır. İmanı olan ve dine uyan, yani haramlardan sakınıp ve ibadetlerini yapan kimseye, Müslüman denir. İman, belli 6 şeye ve bütün emir ve yasakların hepsine inanmak demektir. Allah-ü tela hakiki Müslümandan razı olur. Onu sever. Hakiki Müslüman olmak için, Ehli-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek ve ibadetlerini doğru ve ihlâs ile yapmak lâzımdır.
İbadetlerin doğru olması için, nasıl yapılacaklarını öğrenmek ve öğrendiklerine uygun olarak yapmak lâzımdır. İhlâs, gerek beden ile gerek mal ile yapılan farz veya nafile bütün ibadetleri, meselâ hayrat ve hasenat yapmayı, Müslümanları sevindirmeyi, onları sıkıntıdan kurtarmayı, zikri, istiğfarı Allah rızası için yapmaktır. Mal, mevki, hürmet, şöhret kazanmak için yapılan ibadette ihlâs olmaz, riya olur. Böyle ibadete sevap verilmez, günah olur, azap yapılır. Bidat işleyenlerin, haram işleyenlerin ve böyle kimselerle ve kâfirlerle, mezhepsizlerle arkadaşlık, komşuluk yapanların kalplerinde, ihlâs kalmaz. Zulmet, kara lekeler hâsıl olur. Kaynak: Tam İlmihâl - Saadet-i Ebedîye.