Tiyatro, toplumun ruhunu en iyi yansıtan sanatlardan biridir. Sahneye konan her oyun, sadece bir hikâye anlatmaz; aynı zamanda geçmişin izlerini, bugünün gerçeklerini ve geleceğe dair umutları taşır.
Sibel Koçak, Elif Gül Yıldız ve İsmet Serhat Kahya tarafından kaleme alınan Sislerin Fısıltısı da tam olarak bunu yapıyor: Karadeniz’in sisli yaylalarından yükselen bir çay kokusuyla, emeğin ve dayanışmanın sesini duyuruyor.
Bu oyun, 20. yüzyılın ortalarında Rize’nin bir yayla köyünde çay üretimi etrafında şekillenen bir mücadeleyi anlatıyor. Ancak mesele sadece çay toplamak değil; çayın kimler tarafından nasıl işlendiği, emeğin gerçekten hakkını alıp almadığı… Oyun, köy halkının ekonomik özgürlüğünü kazanma çabasını, kooperatifleşme girişimlerini ve gelenek ile değişimin iç içe geçtiği bir süreci sahneye taşıyor.
Henüz sahnelenmemiş olmasına rağmen, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü tarafından resmi telif hakkı alınmış olması, bu oyunun sanatsal ve toplumsal değerinin bir göstergesi. Çünkü Sislerin Fısıltısı sadece bir tiyatro eseri değil; geçmişten günümüze uzanan bir mirasın, emeğin ve alın terinin hikâyesi. Karadeniz’in çetin doğasında var olma mücadelesi veren insanların sesi, repliklerin arasına saklanmış durumda.
Oyun, Karadeniz’in kendine özgü şivesi, mizahı ve doğallığıyla seyirciyi içine çekiyor. Temel’in nüktedanlığı, Fadime’nin güçlü duruşu ve Hasan Dede’nin bilge sözleriyle şekillenen diyaloglar, yalnızca birer karakter çizimi değil, aynı zamanda yaşanmış gerçeklerin birer yansıması. Bu yüzden Sislerin Fısıltısı’nı sadece Karadeniz insanının değil, emeğin ve hakkını arayan herkesin hikâyesi olarak görmek mümkün.
Tiyatro, sahnede anlatılanların ötesinde bir mesaj taşır: Bazen tek bir oyun, bir toplumu düşünmeye, sorgulamaya ve harekete geçmeye sevk edebilir. Sislerin Fısıltısı da bu oyunlardan biri. Perde açıldığında, sadece bir hikâye anlatılmayacak; emeğin gerçek değeri, dayanışmanın gücü ve alın terinin hak ettiği yere ulaşma mücadelesi sahneye taşınacak.
Sisler dağıldığında, fısıltılar daha gür çıkar. Ve o ses, her zaman olduğu gibi, emeğin sesi olacaktır.