Bu anlayış, hem devlette hem de toplumda çürümeye ve kokuşmaya neden oluyor. İnsanların devlete olan güvenini yitirmesi ve güven ortamının kaybolması, sosyal yapının temellerini sarsan ciddi bir sorun haline geldi.
Büyük bir şirketin CEO'sunun, liyakatsiz ama uyumlu bir kişiyi temizlik işine dahi alıp almayacağını sorgulamak gerekir. Özel sektörde verimlilik ve başarı, doğru kişilerin doğru pozisyonlarda bulunmasıyla mümkündür. Araba ehliyeti olan bir kişiye uçağı kullanma izni verir misiniz? Ve bu uçakta siz yolculuk eder misiniz? Etmezsiniz tabii ki. O zaman o uçaktaki yolcuların suçu ne? Bu soruyu bir düşünmek lazım. Bu mantık, daha büyük bir organizasyon olan devlet için de geçerlidir. Ancak, ne yazık ki devlet yönetiminde bu felsefe yeterince benimsenmemekte ve tercih edilmemektedir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü, tarih sahnesinde önemli bir örnek olarak karşımızda durmaktadır. 600 küsur yıl boyunca dünyaya hükmetmiş bu büyük devlet, liyakatsiz devlet adamlarının neden olduğu yönetim krizleriyle zayıflamış ve yıkılmıştır. Kaht-ı Rical, (devlet adamı kıtlığı) imparatorluğun sonunu getiren en önemli sebeplerden biridir. Tarih sayfalarını karıştırdığımızda, bu tür örneklerle dolu olduğunu görebiliriz. Bu nedenle, devlet yönetiminde liyakatın önemi asla göz ardı edilmemelidir.
Bugünün şartlarıyla kendilerini kurtarmaya çalışan yönetimler, gelecek nesiller için karanlık bir tablo çizmektedir. Toplumları ayakta tutan en önemli güç, umuttur. İnsanların umudunu ellerinden aldığınızda, onları savunmasız ve çaresiz bırakırsınız. Ümit, toplumsal dayanışmanın ve ilerlemenin anahtarıdır. Bu anahtar, liyakatli ve adil yönetimlerle korunabilir.
İnandığımız dinin yüce kitabı Kur'an-ı Kerim'de, Nisa Suresi 58. ayette Allah, emanetlerin ehline verilmesini ve insanlar arasında adaletle hükmedilmesini emretmektedir: "Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." Bu kadar açık bir ilahi emir varken, liyakatsizliği ve adaletsizliği savunmak, sadece bir aymazlık değil, aynı zamanda bir gaflet olarak da değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak, devletin her kademesinde liyakat esas alınmalıdır. Uyumlu olanlar yerine, görevini en iyi şekilde yapabilecek liyakatli kişiler tercih edilmelidir. Bu, hem devletin hem de toplumun sağlıklı bir şekilde işleyişini sürdürebilmesi için elzemdir. Aksi halde, çürüme ve kokuşma kaçınılmaz olur. Geleceğimizi, çocuklarımızı ve torunlarımızı kurtaracak tek yol, adalet ve liyakat temelli bir yönetim anlayışıdır.