Başta İnsana ve yüce dinimize saygı, insanın hak ve hürriyetlerine saygıyla ve hiç bir fark gözetmeksizin hukukun kaidelerini bütün insanlara eşit olarak tatbik etmekle mümkündür. Geçmiş Osmanlıda insanı ve dini değerleri hayata aktarmak ve yaşamak bugünkü asırdan daha çok gerçekçi ve de çok sağlıklı yürümekteydi.
Fatih Sultan Mehmet Han, Bosna’yı fethettiği zaman, Osmanlı kanunlarına göre bölge halkına dinî serbestlik verdi. 1478’de buradaki Latin papazlarına gönderdiği fermanda şöyle buyuruyor:“Nişan-ı Hümayunum şudur ki; Ben ki Fatih Sultan Mehmet hanım; üst ve alt tabakalardaki bütün ahali tarafından şu şekilde biline ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum; Mevzubahis rahiplere ve kiliselere hiç kimse tarafından mâni olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan, gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn-ü eman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerde yerleşsinler, ne ben, ne vezirlerim, ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir...
Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışarıdan memleketimize getirecekleri kimselere, yeri ve göğü yaratan Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.S) hakkı için, Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin küsur Peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarıda belirtilen hususlara mevzu olan rahipler, benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr olduğu müddetçe hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir. ”Kaynak: Osmanlı tarihi