Anne ve babalık, insanın hayattaki en büyük sorumluluklarından biridir. Bu sorumluluğunuzun hakkını vererek yaparsanız iki dünyanızda güzelleşir ama hakkını vermezseniz iki dünyanızda berbat olur. Çünkü çocuğun hayatına dokunuyorsunuz. Bu büyük vebaldir. Bu sorumluluk, sadece maddi ihtiyaçları karşılamakla sınırlı kalmaz; ruhu beslemek, hayalleri büyütmek ve kişiliği inşa etmek gibi derin görevler içerir. Ancak günümüzde, pek çok ebeveyn farkında olmadan çocuklarına hayatlarına müdahil olurken, onların kendi hikayelerini yazmalarına fırsat tanımıyorlar. Bu durum ise hem çocuk hem de ebeveyn için ciddi sonuçlar doğurabiliyor.
Bir çocuk dünyaya geldiğinde, o çocuğun gözlerinde birer rehberiz aslında. Kahramanlar değiliz. Çünkü kahramanlar, genellikle hikâyeyi yönlendiren ve şekillendiren kişilerdir. Rehberler ise yolu gösterir, ancak yürüyüşü çocuğa bırakır. Çocuklarımızın hayalleri, beklentilerimizin gölgesinde kalmamalı. Her çocuk, kendi hikayesini yazmak üzere doğar. Ne var ki, çoğu zaman ebeveynler, çocuklarının geleceğini şekillendirme arzusuyla onların özgürlüğünü ellerinden alıyor. Halbuki çocuklarımızın kendi seçimlerini yapabilmelerine izin vermek, onların sorumluluk bilincini geliştirmelerine, kendilerine güven duymalarına ve gerçek anlamda özgür bireyler olmalarına yardımcı olur.
Ebeveynlik görevimiz boyunca şu soruyu kendimize ne kadar sorduk: Çocuklarımı sadece çocuklarım oldukları için mi seviyorum, yoksa başarıları, yetenekleri ya da toplumsal beklentileri karşıladıkları için mi? Birçok ebeveyn, çocuklarının onların sevgisini hak etmek zorunda olduğunu hisseder, bu da çocuk üzerinde büyük bir baskı yaratır. Ancak koşulsuz sevgi, bir çocuğun büyümesi ve gelişmesi için en temel ihtiyaçtır. Bir çocuğun "Beni annem/babam olduğum için seviyor" diyebilmesi, onun iç huzurunu ve kendine olan güvenini artırır.
Çocuklarımızla helalleşmek konusuna gelince, bu oldukça derin bir meseledir. Helalleşmek, yalnızca bir hatanın telafisi değildir; aynı zamanda bir gönül bağının sağlamlaştırılmasıdır. Ebeveynler olarak, çocuklarımızdan razı mıyız? Onlar da bizden razı mı? Bu soru, çoğu zaman geri planda kalır çünkü ebeveynlik sürecinde çocuklarımızın bizden memnuniyetini sorgulamaya pek fırsat bulamayız. Ancak bu soruyu sormak, ebeveyn-çocuk ilişkisinde yeni bir sayfa açabilir. Çocuklarımızla derin ve samimi bir bağ kurmak, onlara "İyi ki benim çocuğumsun" demek ve onların da "İyi ki sizin çocuğunuzum" diyebilmesini sağlamak, işte gerçek anlamda helalleşmek budur.
Hayatta, hiçbir zaman geri döndürülemeyecek tek şey, zamandır. Çocuklarımızla geçirdiğimiz zaman da bu bağlamda çok kıymetlidir. Onlarla birlikte büyüdüğümüzü, onların bize sunduğu her yeni günün bir lütuf olduğunu fark etmek gerekir. Belki de en büyük başarı, çocuklarımızın hayalleriyle uyum içinde yürümek ve onlara güven duymaktır.
Sonuç olarak, çocuklarımızın kendi hayatlarını inşa etmelerine yardımcı olabilmek için onları koşulsuz sevmenin, onlara özgürlük tanımanın ve onlarla helalleşmenin önemi yadsınamaz. Gerçek ebeveynlik, kontrol etmek değil, rehberlik etmek; şekillendirmek değil, cesaretlendirmektir.