(TFF) Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) ve Rize Barosu Eski Başkanı Av. Hüseyin Karaahmetoğlu hayatı ve hatıraları bir kitapta toplandı. Fatih Sultan Kar tarafından kaleme alınan Dik Duran Dik Duran Diklenmeyen Adam Av. Hüseyin Karaahmetoğlu isimli kitapta ayrıca Karaahmetoğlu’nun PFDK Başkanlığından el çektirilme sürecine, iftiralara genişçe yer veriliyor. Bir söyleşi tarzında hazırlanan kitap Dostlardan Gelenler / Hatıralar, İftira ve Şiirler başlıkları altında üç bölümden oluşuyor.
Birinci Bölümde Dostlardan gelenler / Hatıralar başlığı altında Fatih Sultan KAR, Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdı Yaver Aktan, Karaahmetoğlu’nun çocukluk arkadaşı Prof. Emin Gürses, İş İnsanı Mehmet Çifteoğlu, Devlet Eski Bakanı Mehmet Sevigen, Rize Eski Baro Başkanı Av. Ateş Hatinoğlu, Gazeteci M. Tahir Kum, Gazeteci İsmail Er, Gazeteci Yusuf Turgut, Gazeteci Atilla Türker, Gazeteci Adnan Aybaba, Gazeteci Selahattin Bakır’ın yazılarına ve Karaahmetoğlu’nun hayatına dair bilgilere yer verildi.
DOSTLARI ONU NASIL ANLATTILAR?
İyilik yaptı. Kötülük gördü / Cumhuriyetin temel değerlerini sahip devlete bağlı / Sosyal hayatın zaman aranan mihenk taşı / Rize’nin Avukatı
*Çevresindekilere ayrım yapmadan yaklaşması, darda olana uzanan el olmasıyla dikkatimi çekti. İyilik yaptığı, yardımcı olduğu insanlardan gördüğü yanlışlar onu yolundan alıkoymadı. Fatih Sultan KAR
*Ulusa devlete bağlılığı, Mustafa Kemal Paşa’ya hayranlığı, Cumhuriyetin temel değerlerini sahiplenmesi vb. yakınlığımızda önemli oldu; ortak değerlerimizdir.” Hamdı Yaver Aktan (Yargıtay Onursal Daire Başkanı)
*Rize’de iken Avukatlık Bürosu öğlenleri simit-peynir ziyafetine açıktı. Siyaset ve spor çevrelerinden birçok ismin de katıldığı değerli sohbetlerimiz olurdu. Adalet alanında sorunları artırabileceği konusunda uyarılarda bulunmaya özen göstermiştir. Prof. Emin Gürses (Çocukluk Arkadaşı)
*Karaahmetoğlu; maddi manevi bütün olguları aşarak, kuşatarak Cumhuriyet dostlarını yan yana getirmiştir. Onun tek gayesi cumhuriyettir. Mehmet Çifteoğlu (İş İnsanı)
*Onun ekonomik, kültürel ve siyasal kariyerlerini bu kitabı okuduktan sonra daha iyi tanıyacaksınız. Mehmet Sevigen (Devlet Eski Bakanı)
*Sosyal hayatın da her zaman aranan mihenk taşıydı. O yıllarda inanılmaz işlere imza attı. Av. Ateş Hatinoğlu (Rize Eski Baro Başkanı)
*Onun için koltuk olsa da olur olmasa da olur. Doğruluk ve adalet bir ülke için bir insan için en önemli olgudur. M. Tahir Kum (Gazeteci)
*Adalet önünden kaçan ve adalet ile çözemediği sorunlarını iftira atarak gerçekleştiren kıt mirlere karşı müthiş savaştı. Omurgalı durdu. İsmail Er (Gazeteci)
*Rahmetli Salih Çamoğlu Hüseyin Karaahmetoğlu için en güzel başlığı atmıştı. Rize’nin Avukatı. Bunu bir adım daha ileriye getirmek isterim: Türkiye’nin Avukatı. Yusuf Turgut (Gazeteci)
*Rize’nin bağrından çıkıp da tırnaklarıyla kazıya kazıya en tepeye kadar gelen bir neferdir. Atilla Türker (Gazeteci)
*Sokaktan gelen tırnaklarıyla kazıyarak gelen, dürüst, yiğit, mert futbola âşık bir insandır. Ülkesine âşık bir insandır. Adnan Aybaba (Gazeteci)
Genç yaşta Rizelilerin sevgisini ve güvenini kısa sürede kazandı. Başarılı ve dürüst olduğu için bir anda Rize'nin tabir caizse on numaralı avukatı oldu. Selahattin Bakır (Gazeteci)
KENDİ ANLATIMIYLA HAYATINDAN KISA NOTLAR
Rivayete göre Karaahmetoğlu ailesinin kökeni Oğuz boylarına kadar uzanmaktadır.
26 Ocak 1959 tarihinde Rize Balsu Mahallesi’nde doğmuşum. Dedem Hafız
Hüseyin Karaahmetoğlu, Batum’da fırın, Rize Merkez Belediye Parkı karşısında pastane işletmiştir. Babam Rize Belediyesi’nde Başkâtip (Yazı İşleri Müdürü) olarak otuz üç yıl çalışarak emekli olmuş, dürüst ve adil kişiliğiyle iz bırakmıştır. Babam, mahallesinde akrabalarımız ve ailemiz tarafında “ağa” lakabı ile anılırdı. Hüseyin dedem Batum’a giderek fırıncılık yapmış ve Bolşevik devrimi sonrasında Batum’dan Rize’ye geri dönmek zorunda kalmış, iş bulmak amacı ile İstanbul’a gurbete giderek çalışmaya başlamış. Kazanmış olduğu para ile İstanbul Eminönü’nde bulunan Nimet Abla gişesinden bir Yılbaşı çekilişi bileti satın almış ve aldığı bu bilete büyük ikramiye düşmüş. İkramiyeyi kazanması sonrasında aile özlemi de ağır basınca tekrar Rize’ye dönmüş. Rize’ye dönünce tabii herkes dedemin ikramiye kazandığını duymuş. Bu büyük ikramiye nedeniyle Balsu Mahallesi’nde bize “Binliklerin Torunları” lakabı takılmıştı. İkramiyeyi çevresindeki ihtiyaç sahiplerine yardım veya borç olarak dağıtmış, neticesinde, borç olarak verdikleri geri gelmeyince para suyunu çekmiş. Bu kez tekrar para kazanmak amacı ile gurbete çıkmış.
EKREM ORHON SEÇİMİ KAYBEDİNCE BABAMIN KAPISINI ÇİVİLEDİLER
Baba Reis Ekrem Orhon’un tek sevdası Rize idi. Belediye Başkanı’nın odasına bitişikti. Babam kendisini çok severdi. Ekrem Orhon’un Rize Belediye Başkanlığı seçimini kaybetmesi sonrası meclis üyeleri olan iki kişi babamın makam odasına girmesini engellemek ve odasının kapısını açmaması için çivilemişlerdi. Babam bu durum nedeniyle çok üzülmüştü. Bu durumu da günlerce ailemizden sakladı. Babama yapılanlar nedeni ile yaşadığı stres onu kalp hastası etmişti. Babam kimseye haksızlık yapmamıştı ki?
BENİ KAÇIRIYORLARDI
Anneciğim ile birlikte çarşıya gitmişiz. Birlikte alışveriş yaparken anneciğim aldıklarının ücretini vermek için elimi bırakmış. Tekrar elimi tutmak istediğinde elinin boşta kaldığını ve yanında olmadığımı görmüş. Bakkaldan dışarıya çıkıp beni ararken çarşaflı bir kadın tarafından götürüldüğümü görmüş ve seslenerek kadına doğru koşup kadını yakalamış. Kadından beni almaya çalışmış, kadın da ısrarla “Çocuk benim, niye vereyim,” diyormuş. Toplanan ahali anneciğime ve kadına dönerek, “Doğruyu söyleyin, çocuk kimin çocuğu?” diye sormuşlar. Kadın da anneciğim de aynı anda “Çocuk benim,” demişler. Bu kez anneciğime ve kadına “Çocuğu bırakın, durun,” demişler. Anneciğime ve kadına, “Çocuğu uzağa bırakacağız, çocuk kime giderse gerçek annesi odur,” demişler ve beni bırakmışlar. Ben de koşarak anneciğime giderek sarılıp, ona kavuşmuşum. Temel fıkrası gibi değil mi?
ANACIĞIM BU OLAYI HİÇ UNUTMADI
Bir gün kardeşim bana anneciğimin bir parmağında oje olduğunu biliyor musun dedi. Ben de,
“Gördüm ve anlam veremedim,” dedim. Kardeşim anlattı: “Anneciğim arkadaşı Nermin teyzenin evine gitmişti. Oda Anneciğimin ellerine oje sürmüş ve annem ojeli şekilde eve gelmiş. Evde, Ali Kemal dayım anneciğimin parmağındaki ojeyi görmüş ve anneciğimi elinden tuttuğu gibi süründürerek evin yanında bulunan Roşi Deresi’ne götürmüş. Derede bulduğu bir cam parçası ile anneciğimin tırnağındaki ojeleri kazımaya başlamış ve anneciğim acıdan ağlamasına rağmen Ali Kemal dayım kazımaya devam etmiş. Aradan uzunca bir zaman geçmiş hem anneciğim hem de Ali Kemal dayım ile itriyatcıdan alışveriş yaparken abisi ile karşılaşmış.. Ali Kemal dayım , ‘Kızım bir oje istedi, onu alacağım,’ demiş. Anneciğim o an dayıma bir şey diyememiş ama çocukken anneciğime yaşattığı o olay aklına gelmiş. Yıllarca o olayı unutmamıştı. Abisinin yetim küçük kız kardeşini sürükleyerek dere kenarına götürüp bir camla tırnaklarını kazımasını ve yıllar sonra kızına oje almasını affedememişti.
RİZE’DE NİNO MAĞAZASINDA TAKILMAK BİR AYRICALIKTI
Rize’de “Nino” mağazası aynı mahallede birlikte büyüdüğüm çocukluk arkadaşım Mahmut Kan ile abisi Hasan Kan’a aitti. Gençliğimizde Rize’nin en popüler mağazalarından biri olan Nino mağazasının dört bir yanında anılarımız vardı. Nino mağazasında kaset, plak, kasetlerin doldurulmasının yanı sıra bir de zücaciye eşyalar da satılırdı. O dönemde “Nino” çok ünlü ve çok havalıydı. Nino, bazen dönemin popüler sanatçılarının turnelerinde Rize ve Trabzon’da konser organizasyonları da yapardı. Bu konserler sayesinde birçok sanatçıyla tanışıp, fotoğraflar çektirdim.
FUTBOL BİZİM DÜNYAMIZDI
Rize Lisesi okul takımında ve aynı zamanda Rizespor Genç ve amatör takımında futbol oynadım. Rizespor kulübünün basketbol takımında da lisanslı bir şekilde oynadım. O zamanlar Rize’nin tek futl sahası olan Atatürk Stadyumu’nun zemini topraktı. Hatta dalga konusu olurdu. Rize’nin duvarları bile yemyeşil iken tek toprak alan Rize Atatürk Stadı denirdi. Rize’de eski bir futbolcu da olan Ömer Şahin abimiz bizi toplayıp Rizespor’dan aldığı izin ile Rizespor minik takımını oluşturdu. Maçlarımızı Rizespor’un maçlarında devre arasında on beş dakikalık bölümlerde seyircileri eğlendirmek amacı ile maç yapardık. Rize Atatürk Stadyumu’na ilk kez bu şekilde futbol oynadım. Tıklım tıklım seyircilerin önünde maç yapmak çocukluk dönemimde görebileceğim hem heyecan verici hem de çok eğlendiğim dönemlerin başında yer almıştır. Rizespor’un altyapısı olarak kabul edilen Esnafspor’a oradan da sonra mahalle arkadaşlarımın ve kuzenlerimin de oynadığı Kalegülbaharspor’a geçtim. Ligler başlamadan önce Hukuk Fakültesi’ni kazandığımı öğrendim. Kalegülbahar Kulübü’nde birkaç maç oynadıktan sonra okul için İstanbul’a taşınmak zorunda kaldım.
KALECİ SİNAN YENİGÜN’Ü ANLAYAMADILAR
O RİZESPOR’UN UNUTULMAZ KALECİSİ OLDU
Rize’de mahalle aralarında yaptığımız maç ve turnuvalarda oynarken bir kaleci arkadaşım vardı. Bana, “Ben de genç takımda oynamak istiyorum,” dedi. Hocanın yanına gittim ve ona, “Süper bir kaleci buldum, kendisini bir deneyin hocam,” dedim. Keşke demez olsaydım. Hocamız İsmail Karaali karakterli, disiplinli ve iyi bir hocaydı. ‘Sen misin habersiz çocuk getiren’ düşüncesi ile önce beni antrenmandan kovdu sonra arkadaşımı da deneme gereği görmeden sahadan çıkardı. Bir yıl sonra Cevat Öztürk hocamız geldi ve seçmelerde o gün kovulan arkadaşımı bu kez seyrederek beğenmişlerdi. İşte o arkadaşım Sinan Yenigün’dü.
OFİSE GELEN MÜŞTERİLER BENİ ÇOCUK OLARAK GÖRÜP İŞ VERMİYORLARDI
Avukatlık ruhsatımı almıştım. Sekreter tutacak param da yoktu. Çok genç olduğum için ofise gelen müşterilerin beni ofiste çalışan biri olarak görüyorlardı. O dönemde gözüm bozuk olmamasına rağmen gözlükçüye giderek dinlendirici bir gözlük aldım. Gözlük beni olduğumdan birkaç yaş yaşlı göstermişti. Bununla da yetinmeyip bıyık bırakmaya karar verdim. Bu imaj değişikliği ile yani hem kalın gözlük takıp hem de bıyık bırakarak olduğumdan beş altı yaş büyük görünmeye başlamıştım. Ofisimde elektrik olmadığı için karanlıkta müvekkili dinler ve anlatımlarını daktilo ile kâğıda dökerdim. Karanlıkta ve mum ışığında çok dilekçe yazdım. Yazdığım bu dilekçelerden kazandığım parayı biriktirerek ilk önce benden önceki kiracının elektrik borcunu ödeyerek elektriği açtırdım. Elektrik sorununu çözdüğümde dünyaya yeniden gelmiş gibi olmuştum.
TEK TEK YOK OLDULAR
Rize’de avukatlık yaptığım sürede birçok sivil toplum örgütünde aktif olarak faaliyet ve görevlerde bulunuyordum. Çok sosyal bir insandım. Rize Baro Başkanı olarak güzel hizmetlere yeniliklere imza attık. Rize’de avukatlığa devam etmeme zamanımın geldiğini hissettim. İstanbul’a taşındıktan sonra ilk başlarda işlerim umduğum gibi gitmedi. Rize’de olduğum dönemde İstanbul’daki arkadaşlardan, “Sen yeter ki İstanbul’a gel, bizim işler sana yeter,” diyenler birden yok olmuşlardı. Ama ben başarmalıydım ve de başardım.
ŞİDDETLİ YAĞAN YAĞMUR VE RAUF DENKTAŞ İLE TANIŞMA
Ülkemizde bir kısım satılmış kalemşor tarafından Sayın Cumhurbaşkanı’mız Rauf Denktaş’ın aleyhine kampanyalar yapılmaktaydı. Kahraman Denktaş, her yerde yapayalnız bırakılıyordu. Sayın Denktaş, 13 Eylül 2003 tarihinde Artvin Barosu Başkanlığı tarafından düzenlenen “Kıbrıs Davası” başlıklı bir panele konuşmacı olarak katılacaktı. Uçağı Trabzon Havaalanına inmiş ve havaalanında kendisini bekleyen özel bir helikopter ile Rize üzerinden Artvin’e gidecekti. Rize’deki hava muhalefeti helikopterin uçmasını engellemişti. Helikopter, Rize Limanına zorunlu iniş yaptı. Hemen aracıma atlayıp Rize Limanı’na gittim. Sayın Denktaş’a kendimi tanıttım “aracımın emrinde olduğunu” söyledim. Aracım iki gün Sayın Denktaş’ın emrindeydi. Koskoca bir kahraman olan Sayın Denktaş’ın helikopteri Rize’ye zorunlu olarak iniyor fakat ne yazık ki, kendisini devlet görevlisi olarak bir tek İl Alay Komutanı karşılıyor. Ne acı değil mi? Sayın Denktaş gittikten sonra aracım bana teslim edildi ve aracımla birlikte Denktaş tarafından bana Kıbrıs Bayrağı gönderilmişti. Çok mutlu olmuştum.
RİZESPOR’A HEDİYEM ATMACA SEMBOLU
Rizespor Yönetim kurulunda görev yaptığım dönemde bir gazeteci bana bana, “Başkanım neden Rizespor’un bir sembolü yok,” dedi. Ben de “Hadi birlikte bulalım,” diye cevapladım. Basındaki emektar arkadaşlarımın birçok teklifte bulunmalarına rağmen hiçbirini beğenmedim. Aklıma bir sembol ismi geldi. Arkadaşlar, “Atmaca” ismi nasıl diye sordum. Bence güzel bir semboldü. Ayrıca atmacanın, Rizeliler için bir yaşam tarzı olduğunu söyledim. Atmacanın damarlarımızda dolaşan kan, özgürlüğe uçması ve avını takip etmesi tam aradığımız kriterdi. Atmaca sevdası, Rizeliler açısından karşılıksız bir sevdaydı. Bu görüşümü beğendiler ve o gün bugündür Atmaca, Rize’nin sembolü oldu.
HAKSIZLIK KARŞISINDA RİZELİLER SUSTU
TFF PFDK Yönetim Kurulu Üyesi olarak görevde bulundum. Görev sürem tamamlandıktan sonra TFF Yönetim Kurulunu seçiminden sonra tekrar PFDK Başkanlığı görevine getirildim. 15 Temmuz 2016 tarihinde kalkışılan darbe teşebbüsü sonrasında TFF’deki tüm kurulların istifası istendi. TFF tarafınca yapılan güvenlik soruşturulması sonrasında yeniden PFDK Başkanlığı’na atandım. PFDK Başkanlığı’na atanmamın yapılması sonrasında yaptığım ilk Yönetim Kurulu toplantısında görev dağılımı yapmam gerekiyordu. Başkan Yardımcısı için iki aday ortaya çıktı. İkisi de kıramayacağım arkadaşlarımdı. Oy çokluğu ile Başkan yardımcısı seçildi. Seçimi kaybeden arkadaşımız ise toplantıyı terk ederek istifa ettiğini açıkladı. Güç karşısında durmak çok zordur ve bu oylama sonucunun suçunu bana yükleyerek benim başkanlıktan istifa etmem istendi. TFF yönetiminde görev yapan hemşerim beni çağırarak, “Emir büyük yerden, istifa edeceksin,” dedi. Bu kadarla yetinileceğini düşündüm. Çok yanılmıştım. Bu kez beni lekelemek amacı ile piyon olarak şovmen bir kulüp başkanı buldular. Geçmişte FETÖ kanallarından çıkmayan, şöhret olma peşinde olan bu kişi benimle birlikte TFF’de görev yapan MHK Başkanı ve yöneticileri ile birkaç hakemi de Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyet etti. Hakkımdaki şikâyetten bir şey çıkması olası değildi. Ancak tahmin edemeyeceğim bir hamleleri daha vardır. Bu kez basını kullanarak benden güzel bir intikam aldılar. Gazetesinin künyesinde hiçbir ücret almadan yaklaşık otuz beş yıl hukuk danışmanı olarak adımı yazıp kullanan gazete bu kumpasa çanak tuttu.
Av. HÜSEYİN KARAAHMETOĞLU KİMDİR?
1959 yılında Rize’de doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Rize’de tamamladıktan sonra Rize Meslek Yüksekokulu Muhasebe Bölümü’nü ve sonrasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık stajını memleketi Rize’de tamamladı. 1986 yılında serbest avukat olarak çalışmaya başladı. Aynı yıl Rize’de açtığı hukuk bürosu ile uzun yıllar hizmet verdi. Rize Barosu’nun Yönetim Kurulu üyeliğinden sonra 2000-04 yılları arasında iki dönem Rize Barosu Başkanlığı görevinde bulundu. Uzun yıllar Rizespor Yönetim Kurulu Üyeliği ile birlikte birden çok dernek ve spor kulüplerinde Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. Rizespor, Esnafspor ve Kale Gülbaharspor Kulüpleri’nde futbol ve basketbol oynadı. Rize Spor İl Disiplin Kurulu Başkanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) Başkanlığı ve Yönetim Kurulu üyeliği yanında, bir dönem de İzmir Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu (TVK) Başkanlığı görevlerinde bulundu. Rize Meslek Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olarak bir süre Temel Hukuk dersleri verdi. Milli Eğitim Bakanlığı On Yedinci Milli Eğitim Şurası’nda Rize’yi temsilen seçimle gelen üye sıfatı ile genel kurul çalışmalarına katıldı. Spor ailesinin en önemli derneklerinden biri olan Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği Genel Merkezi’nin bir dönem fahri olarak avukatlığını yapan Karaahmetoğlu, 2009 yılından bu yana da İstanbul Esentepe’de kendisine ait Karaahmetoğlu Hukuk Bürosunu yönetmektedir. Birçok gazete ve dergide yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır. Ayrıca Ticaret Kanununda Yapılan Değişiklikler (2012), İş Hukukunda İşverenlerin Dikkat Etmesi Gereken Hususlar (2014) Sporda Şiddet, Şike ve Teşvik Primi (2015) ve Sporda Irkçılık ve Ayrımcılık (2017) isimli kitapları kaleme aldı. Sporda Irkçılık ve Ayrımcılık kitabı, 2020 yılında TÜMBİFED Akademi Kültür ve Bilim ödüllerinden Yılın Araştırma kitabı ödülü kazanmıştır. Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Yasası kitabı hazırlık aşamasındadır. Halen Rize Vakfı ve Mustafa Enver Adakan Vakfı Yönetim Kurulu’nda görev yapmaktadır. Çeşitli spor kulüplerinde kongre üyelikleri bulunmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.