Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ey BM Güvenlik Konseyi, Gazze soykırımının önüne geçmek, bu zulme, bu barbarlığa ’dur’ demek için daha neyi bekliyorsunuz. Siyasi ikbali için tüm bölgeyi savaşa sürükleyen katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz?” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulunda 14’üncü hitabını gerçekleştirdi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na bir kez daha seslenme fırsatı bulmaktan büyük bir bahtiyarlık duyduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 79’uncu Genel Kurul’un ülkeler ve tüm insanlık için hayırlara vesile olması temennisinde bulundu. Genel Kurul Başkanlığını tamamlayan Francis’i tebrik eden Erdoğan, görevi devralan Yang’a başarılar diledi.

Uzun mücadeleler neticesinde dost ve kardeş Filistin’in temsilcisini, üye ülkeler arasında hak ettiği yerde görmekten memnuniyet duyduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Atılan bu tarihi adımın, Filistin’in Birleşmiş Milletler üyeliğine giden yolda artık son dönemeç olmasını temenni ediyorum. Filistin’i tanımayan diğer devletleri de, bu çok kritik dönemde tarihin doğru tarafında yer alarak, Filistin devletini bir an evvel tanımaya davet ediyorum. Buradaki dostlarımın çoğunun ekranlarda seyrettiği krizleri biz anbean yaşıyor ve yönetmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla bugün sizlere gerilimlerin uzağında değil, tam kalbinde yer alan bir ülkenin lideri olarak sesleniyorum. Birileri rahatsız olsa da, birileri şahsımızı yine hedef alacak olsa da, bugün burada, insanlığın ortak kürsüsünde, insanlık adına bazı gerçekleri açık açık konuşmak arzusundayım” dedi.

Birleşmiş Milletler’in milyonlarca insanın hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası barışı ve güvenliği korumak amacıyla kurulduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Birleşmiş Milletlerin kuruluşuyla birlikte küresel istikrara, huzura ve adalete dair beklentiler yeniden yeşermiş, barış umutları yeniden filizlenmişti. Ancak üzülerek görüyoruz ki; son yıllarda Birleşmiş Milletler kuruluş misyonunu ifa etmekte yetersiz kalıyor. ;giderek işleviz, hantal ve atıl bir yapıya dönüşüyor. ’Dünya beşten Büyüktür’ şiarının temsil ettiği değerlere, bugünlerde daha fazla ihtiyaç duyuyoruz” açıklamasını yaptı.

"7 Ekim’den beri aralıksız süren İsrail saldırılarında 41 bini aşkın Filistinli hayatını kaybetti"

Uluslararası barış ve güvenliğin imtiyazlı 5 ülkenin keyfine bırakılmayacak kadar önemli olduğuna şahitlik edildiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunun en dramatik örneği, Gazze’de 353 gündür devam eden katliamdır. 7 Ekim’den beri aralıksız süren İsrail saldırılarında 41 bini aşkın Filistinli hayatını kaybetti. Çoğu çocuk ve kadın 41 bin can, 41 bin insan, hem de acımasız bir şekilde hayattan kopartıldı. Yine çoğu çocuk 10 binden fazla Gazzeli’nin nerede olduğunu kimse bilmiyor. Aynı şekilde 100 bine yakın insan yaralandı, sakat kaldı” diye konuştu.

Zor şartlar altında görevini yapmaya çalışan 172 gazetecinin, hayat kurtarmak için çalışan 500’ü aşkın sağlık görevlisi öldürüldüğünü belirten Erdoğan, açlıkla, susuzlukla boğuşan Gazze halkının imdadına koşan insani yardım görevlisin 210’dan fazla Birleşmiş Milletler personelinin öldürüldüğünü söyledi. Erdoğan, "Savaşta dahi dokunulmaması gereken 820 camiyi, 3 kiliseyi vurdular. Onlarca hastaneyi, yüzlerce okulu, hasta taşıyan 130’dan fazla ambulansı vurdular. Birleşmiş Milletler kürsüsünden Birleşmiş Milletler Şartını parçalayarak, bir de utanmadan tüm dünyaya, vicdan sahibi tüm insanlara işte buradan, bu kürsüden meydan okudular" diye konuştu.

İsrail’in “temerküz kampına” çevirdiği hapishanelerinden sızan görüntülerin nasıl bir zulümle karşı karşıya olduğunu çok net biçimde gösterdiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail’in saldırıları sonucunda Gazze, dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlığı haline gelmiştir. 17 binden fazla çocuk İsrail’in kurşunlarının, bombalarının hedefi oldu. Hind Recep sadece 6 yaşındaydı. Yakınlarıyla güvenli bir yer ararken araçları İsrail güçleri tarafından vuruldu. Dayısı, yengesi, kuzenleri herkes ölmüş, sadece o hayatta kalmıştı. Tam 12 gün boyunca çaresizce kurtarılmayı bekledi. ’Beni almaya gelecek misiniz, korkuyorum’ diyerek bir yardım elinin 12 gün boyunca kendisine uzanmasını bekledi. Dünyamızın geldiği seviyeye, elimizin altındaki teknolojiye rağmen; çatısı altında binlerce personel çalıştıran devasa bütçeli kuruluşlarımıza rağmen, 8 milyarlık insanlık ailesi olarak, henüz 6 yaşındaki bir kız çocuğunu, gözlerimizin önünde çırpınan yaralı bir serçeyi maalesef kurtaramadık” ifadelerini kullandı.

"Gazze’de sadece çocuklar değil; aynı zamanda Birleşmiş Milletler sistemi ölüyor"

Bir lokma kuru ekmek, bir yudum su, bir tas çorba bulamadığı için bugüne kadar yüzlerce Gazzeli çocuğun öldüğünü halen de ölmeye devam ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze’de sadece çocuklar değil; aynı zamanda Birleşmiş Milletler sistemi ölüyor, hakikat ölüyor, batının savunduğunu iddia ettiği değerler ölüyor, insanlığın daha adil bir dünyada yaşama umutları tek tek ölüyor. Buradan açık açık soruyorum; ey insan hakları örgütleri, Gazze’dekiler, Batı Şeria’dakiler insan değil mi? Filistin’deki çocukların okuma, yaşama, sokakta oynama hakkı yok mu? Ey uluslararası basın kuruluşları, İsrail’in canlı yayında katlettiği, ofislerini bastığı gazeteciler, sizin meslektaşınız değil mi? Ey Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze soykırımının önüne geçmek; bu zulme, bu barbarlığa “dur” demek için daha neyi bekliyorsunuz. Filistin halkıyla birlikte kendi vatandaşlarının canını tehlikeye atan, siyasi ikbali için tüm bölgeyi savaşa sürükleyen katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz?Bu katliamı seyretmenin, buna ortak olmanın utancını daha ne kadar taşıyacaksınız?” İfadelerini kullandı.

Gazze’de, Ramallah’ta, Lübnan’da çocuklar ölürken, bebekler kuvözde can verirken, uluslararası toplumun da da çok kötü bir sınav verdiğini dile getiren Erdoğan, Filistin’de yaşananların çok ağır bir ahlaki çöküşün göstergesi olduğunu ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bütün dünya halklarının, ülke liderlerinin, uluslararası kuruluşların bu acı tablo üzerinde düşünmesi gerektiğine inanıyorum. Burada bir gerçeği de açık ve net söylemek istiyorum; İsrail yönetimi, temel insan haklarını hiçe sayarak, bir millete, bir halka karşı etnik temizlik, apaçık bir soykırım uygulamakta, topraklarını adım adım işgal etmektedir. Özgürlüğü, bağımsızlığı, en temel hakları gasp edilen Filistinliler ise, son derece haklı bir biçimde, bu işgale, bu etnik temizlik faaliyetlerine karşı “Meşru direniş haklarını kullanmaktadır” dedi.

"İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığının tek nedeni, bir avuç ülkenin İsrail’e olan kayıtsız-şartsız desteğidir"

Filistin halkının topraklarını işgal edenlere karşı sergilediği haklı direnişin gayri meşru gösterilemeyecek kadar asil, onurlu ve , kahramanca olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Buradan, bir kez daha, canları pahasına vatanlarını savunan Filistinli kardeşlerimi yürekten selamlıyorum. İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığının tek nedeni, bir avuç ülkenin İsrail’e olan kayıtsız-şartsız desteğidir. İsrail üzerinde etki sahibi ülkeler ’tavşana kaç, tazıya tut’ politikasıyla bu katliama açıkça ortak oluyor. Sahne önünde güya ateşkes için uğraşanlar; arka planda katliamlarını sürdürebilmesi için İsrail’e silah ve mühimmat göndermeye devam ediyor. Bu, tutarsızlık ve samimiyetsizliktir. Bakınız, Mayıs ayından beri gidip gelen bir kağıt var. Hamas ateşkes teklifini kabul ettiğini defalarca ilan etti. Ama İsrail hükümeti işi sürekli yokuşa sürerek, sürekli bir bahane bularak, ateşkese en yakın olunduğu zamanda müzakere ettiği muhatabını kalleşçe öldürerek barışı istemeyen taraf olduğunu çok net biçimde gösterdi” açıklamasını yaptı.

İsrail’in oyalama ve aldatma hamlelerine daha fazla prim verilmemesi gerektiğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2735 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararının uygulanmadığı bir ortamda, İsrail’e yönelik zorlayıcı tedbirler gündeme alınmalıdır. İsrail’in tutumu bir kez daha göstermiştir ki, uluslararası toplumun Filistinli sivillere yönelik bir koruma mekanizması geliştirmesi zaruridir" dedi.

"Bundan 70 sene önce nasıl Hitler insanlığın ittifakıyla durdurulmuşsa, Netanyahu ve cinayet şebekesi de “insanlığın ittifakıyla” durdurulmalıdır” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Genel Kurul’un ’1950 tarihli Barış İçin Birlik Kararında’ mevcut olduğu gibi kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunma yetkisinin, bu süreçte mutlaka değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Acil ve kalıcı ateşkes sağlanmalı, rehine-mahkum takası gerçekleştirilmeli, insani yardımlar engelsiz ve kesintisiz olarak Gazze’ye ulaştırılmalıdır. Bilhassa şartların iyice kötüleşeceği kış mevsiminden önce, çok zor koşullar altında hayatta kalmaya çalışan Gazze halkına yardım eli uzatmamız gerekiyor. Bakınız şu an Gazze’deki su kaynaklarının yüzde 70’i, fırınların yüzde 75’i tahrip edildi. Sağlık merkezlerinin yüzde 95’i kısmen veya tamamen zarar gördü. 150 bin konut tamamen, 200 bin konut kısmen yıkıldı, 80 bin konut oturulamaz hale geldi. Çocuk felci, hepatit başta olmak üzere bulaşıcı hastalıklar giderek artıyor. Gazze halkı, ihtiyacı olan yardım miktarının 4’te birine ancak ulaşabiliyor’ açıklamasını yaptı.

"41 bin insanı katledenler, talimatı verenden tetiğini çekene, bombayı bırakana kadar işledikleri suçların hesabını vermeden vicdanlar rahata kavuşamaz"

Türkiye olarak, ilk günden itibaren Filistinlilere yönelik insani yardım faaliyetlerini sürdürdüklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "60 bin tonu aşan yardım miktarıyla Türkiye, Gazze’ye en fazla yardım gönderen ülke konumundadır. Aynı şekilde İsrail’le olan ticari işlemleri durdurarak, bu konudaki hassasiyetimizi ortaya koyduk. Artık hepimiz şu gerçeği görebiliyoruz. Lübnan hükümetinin de yanındayız. Şu gerçeği görebiliyoruz. 41 bin insanı katledenler, talimatı verenden tetiğini çekene, bombayı bırakana kadar işledikleri suçların hesabını vermeden vicdanlar rahata kavuşamaz. Yıkılan, yok edilen, enkaza çevrilen şehirlerde oluşan milyarlarca dolarlık hasarın faturası, faillerden mutlaka tazmin edilmelidir ve edilecektir. İsrail’in işlediği suçların cezasız kalmaması için Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davayı destekliyoruz. Müdahillik başvurusunda bulunduğumuz bu davada adaletin tecelli etmesi için gereken her türlü adımı atacağız” değerlendirmesini yaptı.

Nablus’ta barışçıl bir protesto eylemi sırasında İsrail askerleri tarafından başından vurulan Ayşenur Ezgi Eygi’nin kanının yerde kalmaması için her türlü hukuki mücadeleyi verecekleri bir kez daha ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Gazze’de ateşkes acil ihtiyaç olsa da, asıl sorun Filistin topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesidir. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin Devleti’nin vücut bulması artık beklenemez. İlk kıblemiz Mescidi Aksa’ya ve Haremi Şerif’e yönelik artan saldırıları da yakından takip ettiğimizin bilinmesini isterim. Tüm bunları söylerken, Tayyip Erdoğan olarak, bu kürsüde hamasetin diliyle konuşmuyorum. Burada tarihimden, ecdadımın vicdanlı, adaletli duruşundan aldığım cesaretle konuşuyorum. Çünkü biz, tarih boyunca daima mazlumun yanında, zalimin ve zulmün karşısında olmuş bir milletiz. Bundan 500 yıl önce engizisyondan kaçan Musevilere de, Hitlerin toplama kamplarından kaçan Yahudilere de kucak açtık” diye konuştu.

"Şunu herkes bilsin ki, biz hakkı haykırmaktan çekinmeyiz"

Türkiye’nin ülke ve millet olarak, İsrail halkına yönelik herhangi bir düşmanlığı olmadığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Müslümanların sırf inançlarından dolayı hedef alınmasına nasıl karşıysak, Ati- semitizme de aynı şekilde karşıyız. Sorunumuz, İsrail hükümetinin katliam politikalarıyladır. Sorunumuz, tıpkı 5 asır önce olduğu gibi yine zalimle ve zulümledir. Şunu herkes bilsin ki, biz hakkı haykırmaktan çekinmeyiz. Birileri rahatsız olsa da doğruları söylemekten korkmayız. İnşallah sonuna kadar haklının yanında durmaya doğru bildiklerimizi acı da olsa söylemeye devam edeceğiz. Buradan inanç, ülke, dil, din ayrımı yapmadan Filistin halkıyla dayanışma sergileyen, hemen her hafta sokakları doldurarak Gazze’deki katliam karşısında sesini yükselten tüm yürekli insanlara, özellikle üniversiteli gençlere teşekkür ediyorum. İhtilafın 14’üncü yılında Suriye de maalesef istikrardan hala uzaktır. Terör ve bölücü örgütlerin pençesindeki ülkede ekonomik ve insani durum vahametini koruyor. 2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı temelinde siyasi sürecin ilerletilmesini ve milli uzlaşının sağlanmasını temenni ediyoruz. Gerçekçi bir diyalogdan yana olan tutumumuzu, samimiyetle sürdürme kararlılığındayız. Komşumuz Irak, terörle mücadelesini sürdürürken; kalkınma, yeniden imar ve bölgesiyle yeniden bütünleşme yolunda kararlı adımlar atıyor. Uluslararası toplum Irak’ın bu gayretlerine destek vermelidir” dedi.

"Silahlanma yarışı hızlandıkça diplomasinin alanı giderek daralıyor"

Kalkınma Yolu Projesi gibi, tüm bölgeye fayda sağlayacak girişimlerin hayata geçirilmesinin bu bağlamda önemli olduğunu kaydeden Erdoğan, "Tüm bu çabaların başarısı, PKK başta olmak üzere Irak’taki terör tehdidinin bertaraf edilmesine bağlıdır. Bir diğer komşumuz İran’la Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nı canlandırma yolunda adımlar atılmasının, bölgede güven ve istikrar ortamının tesisine katkı sağlayacağına inanıyoruz. Ukrayna’daki savaş üçüncü yılını bitirirken, adil ve kalıcı bir barışın tesisinden halen uzaktayız. Silahlanma yarışı hızlandıkça diplomasinin alanı giderek daralıyor. Savaşın, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliği temelinde, diplomasi ve diyalogla sona erdirilmesine yönelik çabalara olan desteğimizi daha da artıracağız. Yine bu süreçte Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulamaya devam edeceğiz” açıklamasını yaptı.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barış sürecini desteklediklerini, çalışmaların en kısa sürede müjdeli haberlerle neticelenmesini temenni ettiklerini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye-Ermenistan kulvarında da karşılıklı olumlu adımlar atıldığını bildirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan-Ermenistan barış sürecinde kaydedilebilecek gelişmelerin Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecine de olumlu yansıyacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ayrılmaz bir parçası olduğumuz Balkanlar’ın refah ve huzuru için yapıcı rol oynuyor, bölgedeki tüm aktörlerle yakın işbirliği içinde hareket ediyoruz. Bosna Hersek’in egemenliği, siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün önemini Barışı Uygulama Konseyi Yönlendirme Kurulu üyesi olarak her platformda vurguluyor, Eufor Altea Harekâtı’na olan katkımıza devam ediyoruz. Belgrad-Priştine Diyalog sürecini destekliyoruz. Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’i, ilgili tüm tarafların meşru menfaatlerine saygı duyulan bir istikrar ve refah bölgesi olarak görmek istiyoruz. Deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka göre sınırlandırılması, seyrüsefer serbestisi ve emniyeti ile deniz ticareti konuları başta olmak üzere işbirliğinin geliştirilmesi tüm bölgenin müşterek menfaatinedir” diye konuştu.

"Kıbrıs Türklerinin müktesep hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüleri yeniden tescil edilmeli, tecrit artık son bulmalıdır"

Türkiye’nin, enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı işbirliğine hazır olduğunu belirten Erdoğan, "Komşularımızdan da aynı yaklaşımı bekliyoruz. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip ülke olan Türkiye’nin anahtar rolü yadsınamaz. Kıbrıs Adası’nın kuzeyi ve batısında, ilan edilmiş kıta sahanlığında Türkiye’nin, Ada’nın tümünün etrafında ise Kıbrıs Türklerinin hakları vardır. Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden 50 yıl, Rumların ortaklık devletini gasp etmesi sonucunda Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasının üzerinden ise 61 yıl geçti. O günden bugüne kadar Ada’da barış ve sükunet hakim oldu. Kıbrıs meselesine adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm getirilmesi için samimi irade ortaya koyan taraf, daima Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’ydi. Federasyon modeli artık geçerliliğini tamamen yitirmiştir. Ada’da iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır. Kıbrıs Türklerinin müktesep hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüleri yeniden tescil edilmeli, tecrit artık son bulmalıdır. Bugün uluslararası toplumu bir kez daha Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum. Libya’da istikrarın tesisine; ülkenin birlik ve bütünlüğünün muhafazasına aktif destek sağlıyoruz. Tüm devletleri bu hassas dönemde, Libya’nın yanında samimi bir şekilde yer almaya, taraflar arasında güven tesisine katkı vermeye davet ediyoruz” değerlendirmesini yaptı.

AK Partili Uygur, “Türkiye’nin AK Parti iktidarında nereden nereye geldiğini görmemiz gerekiyor” AK Partili Uygur, “Türkiye’nin AK Parti iktidarında nereden nereye geldiğini görmemiz gerekiyor”

"Çatışmalar sebebiyle yerlerinden edilmiş milyonlarca Sudanlıya insani yardım ulaştırılması noktasında hepimize sorumluluk düşüyor"

Sudan’daki çatışmaların sona ermesi için daha fazla çaba harcanması gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi:

“Çatışmalar sebebiyle yerlerinden edilmiş milyonlarca Sudanlıya insani yardım ulaştırılması noktasında hepimize sorumluluk düşüyor. Afrika; genç ve dinamik nüfusu, zengin doğal kaynakları ve verimli geniş topraklarıyla, çok büyük bir potansiyele sahiptir. Eşit ortaklık ve karşılıklı saygı ilkeleri temelinde, Afrika halklarıyla Kıta’nın barış, istikrar ve kalkınma çabalarına destek veriyoruz. Afrikalı kardeşlerimizle tam bir dayanışma içinde olmayı sürdüreceğiz. ASEAN başta olmak üzere Hint Okyanusu’na Kıyıdaş Ülkeler Birliği ve Pasifik Adaları Forumu gibi bölgesel kuruluşlarla angajmanımızı derinleştiriyoruz.”

"Uygur Türkleri’nin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için Çin’le yakın diyalog halindeyiz"

Yükselen ekonomileri bir araya getiren BRICS’le ilişkileri geliştirme iradesini canlı tutacaklarını belirten Erdoğan, "Orta Asya ülkeleriyle köklü bir tarihi paylaşıyor; işbirliğimizi ikili ve çok taraflı zeminde daha da güçlendiriyoruz. Türk Devletleri Teşkilatımız giderek bir cazibe merkezine dönüşüyor. Gözlemci üyeler Macaristan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de katkılarıyla Teşkilat, örnek bir işbirliği modeli haline geliyor. Türk dünyası olarak birlik ve beraberliğimizi daha da tahkim edeceğiz. Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde; güçlü tarihi, kültürel ve beşeri bağlarımızın bulunduğu Uygur Türkleri’nin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için Çin’le yakın diyalog halindeyiz. Latin Amerika ve Karayipler’deki tüm ülkelerle kurmuş olduğumuz dostane bağları daha ileri bir aşamaya taşımaya gayret ediyoruz” ifadelerini kullandı.

"Yapay zeka dahil çığır açan ileri teknolojilerin dönüştürücü gücünden tüm milletlerin eşit şekilde yararlanması gerektiği kanaatindeyiz"

Küresel adaletsizliğin giderilmesi için birlikte çalışmak mecburiyetinde olunduğunu söyleyen Erdoğan, "Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin ’kimsenin geride bırakılmaması’ anlayışı bu gayretler bakımından yol göstericidir. Milli gelirine oranla en fazla yardım yapan ülkelerden biri olan Türkiye’nin faaliyetleri, Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerine ulaşılmasına katkı sağlıyor. Üyesi olduğumuz G20 başta olmak üzere tüm uluslararası platformlarda adil, kapsayıcı büyüme ve kalkınmayı temin edecek çalışmalara destek veriyoruz. Yapay zeka dahil çığır açan ileri teknolojilerin dönüştürücü gücünden tüm milletlerin eşit şekilde yararlanması gerektiği kanaatindeyiz. Ev sahipliği yaptığımız En Az Gelişmiş Ülkeler için Birleşmiş Milletler Teknoloji Bankası bu yöndeki çabalarımızın somut bir tezahürüdür. Ancak geçtiğimiz hafta Lübnan’a yönelik gerçekleştirilen “siber terör saldırıları”, aynı zamanda bu teknolojilerin nasıl ölümcül bir silaha dönüşebildiğini de göstermiştir. İklim değişikliğini de benzer yaklaşımla ele almaktayız. Bakınız hiçbir ülke emisyon azaltımı ve iklim değişikliğine uyum sürecini tek başına göğüsleyemez. Gelişmekte olan ülkeler için en önemli hususlar; finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirmedir. Bakü’de düzenlenecek COP29 İklim Zirvesi’nin bu meselelerin çözümüne katkı yapacağına inanıyorum” diye konuştu.

"Buradan tüm ülkeleri, uluslararası teşkilatları ve sivil toplum kuruluşlarını hareketimize ortak olmaya davet ediyorum"

Daha sürdürülebilir ve temiz bir dünya vizyonuyla eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde başlatılan Sıfır Atık Hareketi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 105 ülkenin ortak sunuculuğunda oybirliğiyle kabul edilen kararla küresel boyuta taşıdığını belirten Erdoğan şöyle devam etti:

“Buradan tüm ülkeleri, uluslararası teşkilatları ve sivil toplum kuruluşlarını hareketimize ortak olmaya davet ediyorum. İslam ve yabancı düşmanlığı ile ırkçılığın zehirli bir sarmaşık gibi dünyayı sarmakta olduğunu görüyoruz. Camilere ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılara şahit olmadığımız neredeyse tek bir gün yok. Avrupa’nın ortasında etnik ve dini kimlikleri nedeniyle insanların evleri ateşe veriliyor, hayatlarına kastediliyor, en temel hakları göz göre göre gasp ediliyor. Büyüyen bu tehlikeyi kimse daha fazla görmezden gelemez.15 Mart 2024 tarihinde kabul edilen karar tasarısının öngördüğü şekilde, en yakın zamanda Birleşmiş Milletler’de ’İslamofobiyle Mücadele Özel Temsilcisi’ atanmasını bekliyoruz. Geçen sene bu kürsüde gündeme getirdiğim bir tehlikeye karşı bugün bir kez daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum.”

"Cinsiyetsizleştirme meselesi bir ’tercihten’ ziyade, artık küresel bir dayatmaya, tam anlamıyla kutsala ve fıtrata karşı bir savaşa dönüşüyor"

Toplumun temel direği olan aile kurumuna yönelik saldırıları giderek yoğunlaştığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "2024 Olimpiyat Oyunları’nın açılışında sahnelenen rezalet, insanlık olarak karşı karşıya olduğumuz tehdidin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Masum çocukların, her yaştan ve inançtan yüz milyonlarca insanın izlediği bir spor etkinliği, hem de çok çirkin bir şekilde, cinsiyetsizleştirme propagandasına alet edilmiştir. O kötü sahneler, sadece Katolik alemini, Hristiyan dünyasını değil; Müslümanları ve kutsala saygısı olan herkesi derinden yaralamıştır. Cinsiyetsizleştirme meselesi bir ’tercihten’ ziyade, artık küresel bir dayatmaya, tam anlamıyla kutsala ve fıtrata karşı bir savaşa dönüşüyor. Bu yıkım projesi karşısında ses çıkaran, en ufak bir tepki gösteren herkes susturulmakta, linç kampanyalarının hedefi olmaktadır. Ne pahasına olursa olsun Türkiye, bu kuşatmayı yarmakta, yıpratmakta bu korku iklimine direnmekte kararlıdır. Bu amaçla Birleşmiş Milletler Ailenin Dostları Grubuna üye olduk. İnşallah diğer üye ülkelerle dayanışma içinde aileyi, insanı, fıtratı savunmaktan geri durmayacağız. Bizimle aynı endişeleri paylaşan ülkeleri de bu mücadeleye omuz vermeye davet ediyorum” değerlendirmesini yaptı.

Kaynak: iha