1910 Yılında Rize'de şimdiki adıyla Çamlıbel Mahallesi'nde doğdu. Şabanoğlu Sülalesindendir. İlk ve orta okulu Rize’ de liseyi Kars’ ta okudu. Bir yıl Hopa’ da öğretmenlik yaptıktan sonra Milli Emniyet Teşkilatına girdi. Kısa bir müddet sonra müfettiş muavinliğine ve müfettişliğe yükseldi.
Amerikalıların verdiği hizmet içi kursları başarı ile bitirdi. Kırmızı pasaport sahibi olarak Arap ülkelerinde ve Almanya’da görev yaptı. Milli İstihbarat Teşkilatımızda 45 yıl hizmet vererek, haber alma servislerinde en uzun süre görev yapmada, dünyada bir ilke imza atmıştır.
Trabzon, Zonguldak, İstanbul, Erzurum, Kars ve Artvin bölgelerinde hizmet yaptı. 1977 yılında Rize MHP İl Başkanlığı yaparak siyasette de adını duyuran Burkut, bölgemizin sevilen şahsiyetlerinden biriydi. 29.07.1989 tarihinde Hakk’a yürüyen “Ülkücülerin Dede Korkut” u İslampaşada' ki Şehir Mezarlığında ebedi istiratgâhmdadır.
Her biri bir kahramanlık destanı olan ve ” Herşeyi Allah, Vatan ve Millet İçin yaptım” diyen Hacı Yunus Burkut’ un sohbetine doyum olmazdı. Soğuk savaş dönemlerinin iki kutuplu dünyasında Sovyet sınırında ve ona komşu bölgelerde yoğun bir yeraltı savaşı vardır.
Soğuk Savaş Döneminde Kars ve çevresinde KGB'ye karşı yaptığı operasyonlarda önemli başarılara imza atmış. İstihbarat camiasında kılık değistirmedeki ustalığı, takip ve tarassut faaliyetlerindeki başarıları ve operasyonel zekası ile tanınan Yunus Burkut takip faaliyetini şöyle tanımlıyor. " Takip, görünmeden görmek, sezilmeden duymak ve anlamaktır.
Bu savaşın en şiddetli olduğu noktalarda Yunus Burkut en öndedir. Kâh sınırın öbür tarafında kâh sınırın bizim tarafında. Zorluk ve imkânsızlıkları inancıyla yenmesini bilen, sadece Allah’ın rızasını kazanmak ve ay yıldızlı al bayrağımızı göklerde ebediyen dalgalandırmak için, cesaret ve fedakârlıkta gençlerimize örnek olan çalışmalarından bir kaçını oğlu Sabit Burkut’tan dinleyelim:
1-” Rusya’ da Stalin dönemi idi. Bir ay içinde sınırda beş askerimiz nöbetten ayrıldıktan hemen sonra şehit ediliyordu. Askerlerin vurulduğu nokta ile hudut arasındaki mesafe 500-600 metre ancak vardı. Bu mesafeden tesir gücü olan silahtan haberimiz yoktu. sonradan Türkiye’ ye gelen CİA mensupları Rusların elinde uzun menzilli ve dürbünlü sessiz bir silah bulunduğunu ve bunlardan mutlaka bir tane edinmek gerektiğini söylemişlerdi.
Bunun üzerine Rusya’ ya dört güvenilir adamımı gönderdim. Ancak uzun bir süre geçtiği halde onlardan bir haber alamamıştım.
O sıralarda Stalin’ in benim başıma ödül koyması ve Ardahan’ da bana benzetilerek iki kişinin öldürülmesi beni ince ince düşündürüyordu. Bir müddet sonra bir ihbar aldım. Hudut köyüne çok yakın bir yerde birinin evine asker kıyafetli iki kişi girdi diye.
Hiç vakit kaybetmeden sabaha yakın gizlice evinin etrafını sararak, evin yanındaki naylada yangın çıkartarak dışarı çıkmalarını temin ettim. Onları canlı yakalamak istiyordum. Birazdan etraflarının sarılı olduğunu teslim oldukları taktirde kendilerine bir şey yapmayacağıma dair söz verdim ve teslim oldular.
Hemen sorgulamaya aldık. Benim kim olduğumu bilmiyorlardı. Ayın 13′ ünde Rusya’ dan bir motorun geleceğini, aydınlatma sistemleri bulunan motorda keskin nişancılarla birlikte 3 kişinin olacağını parolanın da üç kere el fenerini yakıp söndürmek olduğunu, motordan fenerin yanıp söndüğü yere ise yaylım ateşi açılarak Yunus Beyi öldüreceklerini anlatıyordu.
Rusya’ ya giden Türk ajanlarının ise yakalanıp kurşuna dizildiklerini, bunların yakalanmasını ise o güne kadar Türkiye’ ye gelip birçok doğru, fakat önemi olmayan bazı Sovyet sırlarını veren “D” nin aslında ikili oynayan bir ajan olduğunu söylüyorlardı.
Bunun üzerine ben onlara ” peki nereden ayın 13′ ünde Rusya’ dan Türkiye’ ye casus geleceğini bileceğiz de Yunus Bey oraya gidecek, onlarda onu vuracak” dedim.
Bunun üzerine “burada sizin adamınız diye bilinen birisi bu olayı size bildirecek” dediler. Gerçektende ayın ikisinde Rusça bilen ve Batum’ da akrabaları olan birisi teşkilata gelip bu durumu ihbar ederek, henüz parolayı bilmediğini onu da ayın 13′ ünde bildireceğini söyledi.
Bu durum üzerine ona bir şey söylemedim. Ayın 13′ ün de seni ararım dedim ve yola koydum. Ayın 12′ sin de bu kişiyi aldırıp parolanın gelip gelmediğini sordum. Henüz gelmediğini söyledi.
Fakat olayı benim bildiğimden hiç şüphelenmiyordu. Nihayet olay günü geldi. Etrafta geniş bir tertibat aldırdım. Fenerin üç defa yanıp söndürüleceği yerde kum torbalarından siper yaptırıp olay mahalline gittik. Vakit geçmek bilmiyordu. Sinirlerimiz gerilmiş bekliyorduk. Derken bir motor sesi duyuldu. Kıyıya gelmeleri için el fenerini üç defa yakıp söndürmem lâzımdı.
İhbarcı yanıma gelerek ” beyim işte geliyorlar, ışığı üç defa yanıp söndürmen gerek” dedi. Ben motorun iyice yanaşmasını bekliyordum. Bu arada ihbarcı hemen yanımdan ayrılmıştı.
Siperin içinden feneri denize doğru üç defa yakıp söndürdüm ve çatışma başladı. İhbarcı ve motordaki üç kişi olay yerinde vuruldu. Bir kişi denize atlamıştı.
Onu da Kemalpaşa’ya yakın bir yerde deniz kenarında kayaların üzerinde bulup bana getirdiler. Yakalanan kişi olayı bütün açıklığıyla anlattı. Yunus Burkut’ u öldürüp çok büyük para alacaklardı. Bu olaydan sonra Karadeniz’ de yayın yapan radyolarından da bütün sesler kesildi.
2- Şimdi sırada, O dört vatansever ajanımı ihbar eden “Rusya’ daki D” vardı. Birkaç gün sonra Batum’ da yaşayan, çok güvendiğim ve çok iyi Türkçe bilen “E” isimli ajanımız teşkilata gelerek “Rusya’ da işlerin çok karıştığını ölmeden karşıya geçersem 3-5 ay da Türkiye’ ye gelmem imkânsız” dedi.
Bunun üzerine ben kendisine “D” yi tanıyıp tanımadığını sordum. O da ” kendisini çok iyi tanırım, teşkilat içinde çok güçlü bir insandır” dedi.
Bende “E” ye kendisinin haberi olmadan Rusya için çok önemli sırları ifade eden şu şifreyi “D”nin ceketinin vatkasının içine koyabilir misin dedim. “Korum” dedi. Nasıl ? dediğim de, bir şeyler anlattı ama kafama yatmamıştı.
Bak dedim; Evine gidip şarap içeceksin, sonra da sarhoş olup sakarlık yapıp, şarabı olduğu gibi üstüne dökeceksin veya sigaranı yakarken ceketini de yakıp ona yeni bir ceket alacaksın. Yeni aldığın ceketin vatkasının içine de bu şifreleri koyup “D” ye vereceksin, dedim.
Kabul etti. Bunları yaptıktan sonra ayın 15′ inde Maçahel’ den görünen huduttaki Rus köyüne gel, oradaki ormanlık alanda ağaca ceketini asarsan ben işi olmuş bileceğim, eğer gömleğini asarsan işin olmadığını anlayacağım dedim.
Şifreyi alıp gitti. Ayın 15′ i olmuştu. Huduttaki askerleri yollayıp dürbünle ormanda ağaca asılı ceket mi, yoksa gömlek mi var? diye bakın dedim. Askerler akşam geldiğin de “komutanım ağaçta ceket asılı ” dediler. Her şey tamamdı.Bu olayın üzerinden üç ay geçmesine rağmen “E” den bir haber alamadım. Merak ediyordum. Araştırmaya başladım. Yola çıktığını, yakında geleceği duyumunu aldım. Nitekim birkaç gün sonra “E” çıktı geldi.
Görüştük. Ne oldu? dedim. “E, sorma beyim, Batum’ da bir Türk casusu yakalandı, ondan dolayı 6 kişiyi daha kurşuna dizdiler ” dedi. Ben de derin bir ohh… çektim.
Canım kadar sevdiğim O dört vatansever ajanımın intikamını almıştım.”Bizler sıcacık yatağımızda mışıl mışıl uyurken ülkemize ve milletimize pusu kurmaya hazırlanan iç ve dış düşmanlarımıza karşı yokluk içinde inançla mücadele eden ve bu uğurda şehit olan bu isimsiz kahraman ve gazilerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz. Onlara bu ülkeyi ve bağımsızlığımızı borçluyuz.
Mekânları cennet olsun. Amin.