Lütfen! Lütfen diyerek, insanları doğru, gerçek, yararlı, iyi, güzel, uygulanabilir, hak ve hakikat içeren yazılar okumasını istirham ediyorum. Boş ve zararlı yazılar, görsellerden sakınmalarını diliyorum. Zamanlarını, sağlıklarını çok iyi değerlendirmelerini arz ediyorum. İyi bir örgün eğitim- öğretim görmelerini, mutlaka ama muhakkak meslek, sanat öğrenmelerini Rabbim olan Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Öğrenimin yaygın öğretim, kurs, okuma, yazma ile sürdürülmesinin çok sevap ve yararlı bir eylem olacağını düşünüyorum. Önce kendimizi, aile halkını, çevremizi, akrabalarımızı yararlı olacak şekilde etkilemeli. Sonra ülkemize ve dünyaya açılmalı. Olgun, bilgin, bilinçli, etkin, yetkin bir hak mümin ve Müslüman olma hedeflenmeli.
Bilgi içerikli kitap, dergi, eser okumalı. Görsellerden yararlanmalı. Bilgi deyince sadece İslam dini bilgileri demek istemiyorum. Kur’ân ’da, dağlar, tepeler, akarsular, ağaçlar, doğadaki varlıklar, ay, güneş gibi varlıklar da; ayet olarak geçiyor. Onlarda Allah’ın bilgisinin işaretleridir. Allah’ın yaratmalarıdır. Doğa bilgileri, sosyal bilgiler, fen bilgileri, sayısal bilgiler, sözel bilgiler, teknik - teknolojik bilgilerde dinimiz gibi öğrenilmesi lazım olan, gerekli olan bilgilerdir. Biz yararlı olan her bilgiyi büyük bir istekle, hevesle, azimle öğrenmeye çalışmalıyız.
Yararlı bilgi öğrenmeyenden, olgun iyi güzel insan olmaz. Olduğunu hiç görmedim. Pasif ve amaçsız kalmamalı. Okumanın her çeşidini uygulamalı. Bunun için okuma, anlama, konuşma, yazma, anlatma, hızlı okuma, diksiyon kurslarına gitmeli. Okuma çeşitlerini öğrenmeli.
Okuma çeşitleri şunlardır:
“Göz atarak okuma.
Göz gezdirme tekniği ile okuma.
Araştırarak okuma.
Yavaş- ağırdan okuma.
Normal okuma.
Sesli okuma.
Sessiz okuma.
Okurken, not alma.
Eleştirel okuma.
Zevk için okuma.
İdeal okuma.
Okurken aklı verimli kullanma.
Okuduğumuz kitabı gözden geçirdikten, tanıdıktan sonra okuma.
Akılda tutma.
Gürültüsüz, sessiz ortamda okuma.
Kitapların yoğun olduğu ortamda okuma.
Temiz, sağlıklı, normal ışıklı ortamda okuma.
Okurken, müzik, haber, ses, insan sesi dinlememe! Eğer dinlersek, okuduğumuz bilgilerin yarısı bile aklımızda kalmaz. Sessiz ortamda okuma ve yazma yapmalıyız.”
Mevlana Rumi Hazretleri farklı yazılarında şu vurguları yapmıştır:
“Ateş olmayan yerde duman tutmaz.
Ağlamayan çocuğa meme verilmez.
Ne ekersen onu biçersin.
Vakitsiz öten horozun başını keserler.
Zaman sana uymazsa, sen zamana uy.
Yıkık köyden haraç alınmaz.”
İnsan, iyi bir Müslüman olarak eğitim- öğretim görürse, çok daha başarılı, yararlı olur. Güzel ahlaktan ayrılmadan, öğrenimini sürdürürse, bilgi edinme ve bilgiyi kullanmada daha başarılı olur. Büyük günahlara dalmadan, yaşantıyı sürdürmek, en büyük başarıdır. Büyük günahlar, bütün ibadetleri, iyilikleri siler, süpürür! Bu ayni zamanda bir çelişkidir. Hem sevap yap! Hem sevapları günahlarla yok et! Akıllı insan işi değildir.
Hayatımıza asla, kesinlikle, katiyen, mutlaka ama muhakkak; içki, sigara, alkol, bağımlılık yapan uyuşturucu madde, şans oyunları, kumar, zina, faiz, hırsızlık, gasp etme, katillik, katliam, şirk, başkalarına kaba davranma, başkalarına haksızlık etme gibi bozuk, anormal davranmamalı. Bu gibi kötü, bozuk, kokuşmuş davranışları yapanın, yaşamında başarılı, güvenilir, saygın olması mümkün değildir, olmadı, olmayacak! Bu tip insanlar, başkaları tarafından alabildiğine kullanılır. Hiç kimse tarafından kullanılan aparat, kukla, moloz, aptal durumuna düşmemek lazımdır.
Ahır zaman peygamberi, peygamberimiz Hazreti Muhammet Mustafa sas. Buyuruyor:
“Yüce Allah’tan rahmet ve ihsanı isteyiniz. Allahü Teâlâ kendisinden bir şey istemesini sever. İbadetlerin en faziletlisi; duadan gelecek kurtuluşu beklemektir.”
İslam dininde iman etmek- inanmak; hayatı anlamlandıran en büyük, en önemli, en değerli en faziletli sözdür.
Yatarken, kalkarken, otururken, yürürken, dinlenirken mutlaka ama muhakkak zikrediniz. Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ı zikrediniz, anınız. En çok da tevhit cümlesini- tümlecini söyleyiniz.
“ Lailehe illallah. Muhammedu Resûlullah.” Anlamı; Allah cc. Birdir. Eşi benzeri, dengi, ortağı yoktur. Hazreti Muhammed, Allah’ın kulu ve elçisidir.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sas)’in dünyayı teşriflerinin yıl dönümüdür. Sevgili Peygamberimize, âline ve ashabına salât ve selam olsun.
“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit- tanık, bir müjdeci, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatan bir kandil olarak gönderdik,” ayeti vardır.
Hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmaktadır: “Allah’ı Rab, İslam’ı din ve Hz. Muhammed’i de peygamber olarak kabul eden kişi, imanın tadını alır.”
Allah Resulü (sas), kalplerden şefkatin, vicdanlardan merhametin çekildiği bir dönemde dünyayı teşrif etti. Çoraklaşan yürekler, onun gelişiyle yeşerdi. O, cahiliye girdabında boğulan insanlığa rehber- kılavuz, ümidini kaybeden gönüllere umut oldu. İnsanları, zulmün karanlığından, İslam’ın aydınlığına çıkardı.
Sevgili Peygamberimiz (sas), insanlığı bir ve tek olan Allah’a kul olmaya, adalete, iyiliğe, kardeşliğe ve güzel ahlaka çağırdı. Şirkin karşısında iman ve istikameti, zulmün karşısında hak ve adaleti, cehaletin karşısında ilim ve hikmeti, şiddetin karşısında şefkat ve merhameti kuşanmayı insanlığa o öğretti.
Peygamber Efendimiz (sas), Kur’an-ı Kerim’i bize tebliğ (bildiren) eden, her haliyle yaşayıp öğretendir. Peygamberimizin sünneti, Kur’an-ı Kerim’in; ete - kemiğe bürünmüş halidir. Kur’an ve sünnet bir bütündür, birbirinden asla ayrılamaz. Allah Resulü (sas) olmadan, İslam anlaşılamaz, yaşanamaz.
Allah’a itaat etmenin yolu; Peygamberimize tabi olmaktan geçer. Rabbimizin sevgisine mazhar olmak ise Peygamberimize itaat etmekle mümkündür. Nitekim bu hususta ayet-i kerime gayet açıktır: “Ey Habibim! De ki: Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.”
Mevlit-i Nebi’yi büyük bir fırsat bilerek, hayatımızı yeniden gözden geçirelim. Peygamberimiz (sas)’in insanlığa hayat veren ilkelerini, yuvalarımızda, işyerlerimizde, çevremizde ve insani ilişkilerimizde hâkim- egemen kılmanın gayretinde olalım. Olalım ki, dünyamız huzurla dolsun, ahiretimiz cennet olsun.
Huzurlu ve hakkaniyetli bir hayatın yol haritasını çizen yüce dinimiz İslam; iş ve ticaret hayatımızda temel ilke ve esaslar belirlemiştir. İslam, her işimizde olduğu gibi ticarette de helal, haram duyarlılığıyla hareket etmeyi, doğruluğu, dürüstlüğü ve merhameti şiar – alışkanlık edinmeyi emretmiştir. Hırs ve tamahı, yalan ve hileyi, aldatma ve haksızlığı, gayrimeşru ve gayriahlaki, her türlü muameleyi ise yasaklamıştır. Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında, mallarınızı aranızda haksız ve haram yollarla yemeyin ve kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.”
Mümin, ticarette sadece dünya kazancını değil, ahiret hesabını da gözetir. Haksız kazançtan, karaborsacılıktan, fırsatçılıktan, kul ve kamu hakkını ihlal etmekten uzak durur. Mümin bilir ki, inancımız ve geleneğimizde kazanç elde etmek için her yol mubah değildir. Daha çok kazanma hırsıyla insan onuru çiğnenemez. İnsanların zor durumda olmaları istismar edilemez. Bilgisizliği suiistimal edilerek, kişi zarara uğratılamaz, aldatılamaz.
Mümin, servet ve malın esiri olamaz. Rızkına kimsenin hakkını bulaştıramaz. Kendisinin ve ailesinin boğazından haram lokma geçiremez. Mümin, daha fazla kazanç elde etmek için temel ihtiyaç maddelerini stoklayamaz. Arz - talep dengesini bozarak, bir malı değerinden fazlaya satamaz. İnsanların zorunlu ihtiyacı olan; ev ve işyerini boş bırakıp fiyatları yükseltemez. Merhametli bir ev sahibi, kiracısının da bir aile geçindirdiğini unutmaz. İnsaflı bir kiracı da, kasıtlı olarak ev sahibini mağdur- yoksun edemez.
Sevgili Peygamberimiz (sas)’in hadis-i şerifine göre; kimseye kasten zarar verilemez, zarara, zararla karşılık da verilemez. İslam’a göre bir kişinin canına, malına ve haysiyetine zarar vermek haramdır ve büyük günahlardandır.
Peygamber Efendimiz (sas) başka bir hadisinde ise; “Bizi aldatan, bizden değildir.” buyurmaktadır.
Bu nebevi uyarıdan hareketle ecdadımız, sevgi ve saygıyı, kardeşlik ve merhameti, doğruluk ve dürüstlüğü, yardımlaşma ve dayanışmayı ticarete hâkim kılmak için; Ahilik teşkilatını- örgütünü kurmuştur. Bu teşkilatın temel ilkesi; eline, diline, beline sahip olmaktır. Eşine, işine ve aşına özen göstermektir. Harama bakmamak, haram yiyip içmemek ve harama el uzatmamaktır. Yanlış ölçmemek, eksik tartmamaktır. Fazla kâr etme gayesiyle fahiş fiyatla satmamaktır.
Günümüzde meyveler %700- 800- 900 oranda kâr ile satılmaktadır. Diğer mallarda %100’den fazla kâr edilmektedir. Turistik bölgelerde, diğer bölgelerden 10 kat fazla fiyatla satış yapılmaktadır. Yabancı diye, yabancıları, hele Müslüman olmayanları ticarette kazıklamak daha büyük, zor, hesabı zor ödenecek, bir kul hakkıdır. Ona sevaplarından vererek, sevapların azalır. Verdiğin sevap da onun bir işine yaramaz.
İlçemizde, Karamürsel’de bir lahmacun 35 lira iken, Bodrum’da 500 liradan satılmaktadır. Ev kiraları, otellerde 10 kat daha pahalıdır. Bu Müslümanlık değildir. Bu tamamen vahşi sömürücü kapitalizmdir, liberalizmdir. İslam dinin bu rejimlerle hiçbir benzerliği de yoktur.
Bu günahtır, haramdır. İslam dininde kâr oranı %20 kadardır. Yanı malın ancak beşte biri kadar kâr etme uygun görülmüştür. Şimdiki kapitalist sistem, serbest piyasa; üreticiyi de tüketiciyi de soyma, sömürme üzerine kurulmuştur. Bu çok büyük günahtır.
Güçlü iken affetmesini, öfkeli iken yumuşak davranmasını bilmek gerekir.
Alışverişte helal, haram hassasiyeti her geçen gün azalıyor. Doğruluk ve dürüstlük gibi erdemler- olgunluklar giderek zayıflıyor. Daha çok kazanma hırsıyla ahlaki değerler ve hukuki ilkeler göz ardı ediliyor. Aşırı tüketim, lüks ve israf – savurganlık günden güne artıyor. Bu durumda bize düşen, Ahilik ilkelerini benimsemek, iş ve ticaret hayatımıza bu ilkeleri yeniden hâkim kılmak için çaba göstermektir.
Sevgili Peygamberimiz (sas)’in; “Dürüst ve güvenilir tüccar, ahirette peygamberler, Sıddıklar ve şehitlerle beraber olacaktır,” müjdesine erişebilmenin gayretinde olmaktır. Kıyamet gününde, kazancımızın ve harcamalarımızın hesabını vereceğimizi unutmamaktır.
Ülkemizde ve dünyada cinsel sapkınlık olan Lütilik- homoseksüellikten tutunda, düşünce sapkınlığına kadar her türlü sapık sapkınlık yapılmaktadır. Bunun içinde, devletlerde, sivil toplum örgütleri de bulunmaktadır. Ülkemizde ilahiyat fakültelerinde 5 yıl önce felsefe derslerinin sayısı artırıldı. Buna bazı bilim insanları karşı çıksa da, yine artırma devam etti. Bunun içindir ki, binlerce ilahiyatçı sapkındır, İslam düşmanlığı yapmaktadır. Sen sapık düşünceyi, bozuk ideolojik görüşü öğretirsen, olacağı sapkın sapıklık olur.
Ben onlarca felsefe kitabı okudum. Kütüphanelerden alıp, okudum. Onlarca felsefeciyi bir araya getirirsen bile; kendini iyi yetiştirmiş bir lise mezunu kadar doğru düşünce üretemez. Zira felsefeciler daha çok papaz mesleğinden gelme, putperest olma, Hristiyan olma, dinsiz imansız materyalist olma gibi sapkın düşüncelerin mensuplarıdır.
Sizlere öne çıkan sapkın sapık felsefecilerden bazılarını yazmak istiyorum. Şöyle ki; felsefeciler daha çok putperest, Hristiyan, Yunan, Helen, Helenizm, Roma felsefesi, patrik felsefesi, skolastik felsefe, Hümanizm, Platonizm, Aristotelizm, Atamizm, Şüphecilik gibi felsefe akımları bulunmaktadır. Doğadan akım gibi pek çok sapkın, dinsiz felsefe yapan akım vardır.
17. yüzyılda felsefi akımda, Descartes, Jansenistles, Pascal, Bayle, Habbes, Occasionalistler, Geulincx, Malebranceche, Spinoza, Leibniz gibi kişiler felsefe yaptılar.
18. Yüzyılda özellikle felsefe yaptılar: Locke, Berkaley, Hume, Reid, Condiller, Fransız materyalistler- maddeciler- ateistler, Voltaire, Encyclopediste, Thomasinsi, Wolff felsefecilerdir. Bu felsefecilerin büyük çoğunluğunda ahlak sorunu, kültür ve din sorunu vardır. Bunlar aydınlanma çağı denilen 18. Yüzyılda dine, Hristiyanlığa karşı fikir- düşünce ürettiler. Yanı materyalizmi, dinsizliği yaydılar. Laik, seküler, materyalist kişilerde, bunların dinsizliğini kendilerine düşünce edindiler. Komünizmde bu dinsizlikten türedi ve arttı!
Kant, Alman idealizminde fikir üretti. Fichre, Schelling, Hegel, Schopenhaur bulunmaktadır.
Komünizm, faşizm, kapitalizm, liberalizm, laiklik denilen din düşmanlığı, ateistlik bunların düşüncelerinin yayılmasından arttı.
19. yüzyılda da pozitivizm ve benzer din karşıtı felsefi akımlar oluştu. Hegelciliğe tepki vardır. Hegel materyalist- dinsiz, komünizmin temellerini attı. Karl Marks ile ortak çalıştı.
Ağuste Comte, Johnstuart, Mill, Herbert Spencer vardır.
Bunlardan Rudyard Kipling 1865- 1936 Lahor’da gazetecilik yaptı. Öyküler yazdı. İngiliz emperyalizmini, sömürgeciliğini savundu.
Ben bu felsefecilerin yaklaşık 50’den fazla felsefi akımını okudum. Müslümanlığı, İslam ilimlerini öğrenmeden, bu sapık sapkın felsefecileri okumak, doğru olmaz.
Bizde, İslam’da felsefe yoktur, deyip, insanları batılı sapık sapkınların saçmalıklarına felsefe diye yöneltmek; insanlığa hainliktir, ihanettir. Batılılar, dinsizlik, ateistlik, Hristiyanlık, putperestlik üzerine felsefe yapmışlardır. Bizim tarafımızdan okuması; yarar değil, zarar getirir. İlahiyatçılar bile bu felsefe ile bozuldu, bozduruldu. Bizde felsefe var veya yok! Soyut akıl varsa felsefe de vardır. Ama felsefeyi doğru düşünceler- fikirler üzerinden yürütmek önemlidir.
İslam’da felsefe adı altında saçmalama, sapık düşünceleri ortaya atma yoktur. Bu bozmak, fitne, fesat, nifak anlamına gelir. İslam dininde doğru fikirlerle doğru sonuca varmak vardır. Bir şeyin felsefesi vardır. Örneğin: Bilginin, varlığın, bilimin, devletin, dilin, anlamın, yorumun felsefesi vardır. Bilim üretme felsefesi vardır. Ama insanlar maymundan gelme, üreme, türemedir. Materyalizmde Allah cc. Din, peygamber yoktur, gibi bilerek, saçmalamanın felsefesi yoktur.
Farklı bilim anlayışlarını felsefe sorgular. Sorgulayarak, anlayışı doğru alanda yürütür. Doğruya ulaşır. Amaç, gaye, hedef; dosdoğruya, gerçeğe ulaşmak olmalı. ama batılılardaki batıl felsefede amaç; doğruya ulaşma değildir. Yanı felsefe bilimsel yol ve yöntemlerle yapılmalıdır. Batıllar doğruyu, gerçeği bozmak için felsefe yaptılar. Bu sapıklığı hem cinsellik hem de fikir yönüyle böyle yaptılar. Bunun için her pislik bu batıl batılılar veya batıl Doğulular tarafından türedi.
Fikir, makul, mantıklı, doğru, gerçekçi yapılmalı. Bu böyle yapılmadığında, eleştirilmeli. Bizde böyle olumlu yapılan felsefenin en yükseği, alası, güzeli, doğrusu vardır. Sapıklığı ise felsefe olarak kabul etmediğimizden, batılıların felsefecilerini ve akımlarını kökten reddederiz.
Felsefede hak ve hakikat, güzel ahlak olmalı. Bilgi, akıl, zekâ, haberler doğru yapılmalı. Yanlıştan, yalandan yola çıkılırsa, sapkınlığa gidilir. İnsanlık onuru ve güzel yapısı bozulur. Bugün batılılarda LGBTİ ENSES sapkınlığı okullarda ders olarak okutulmaktadır. Amerika, kanada halkı sokaklarda protesto etmelerine rağmen hala ders olarak okutulmaktadır. Kiliselerde resmi evlilik işlemleri yapılmaktadır! İşte yalan, yanlış üzerinden felsefe yapılırsa, sonuç böyle iffetsiz olur!
Modern düşüncede hak hukuk doğruluk dürüstlük güzel ahlak edep hayâ insanlık onuru yoktur. Olmayınca da, her pislik ortaya atılır. Atılan bozuk, kaçık fikirler; felsefi akım diye okutulur. Aptal Müslümanlarda bunları düşünce diye okur! Müslüman bir çığır açmalı. Ama bu yol hak ve hakikate ulaşmalı. Batılıların yaptığı felsefe Müslümanları bağlamaz. Müslümanlar böylesi saçma sapanlığı, sapıklığı fikir- düşünce diye okumaz.
Bizde çok farklı biçimde düşünce yol ve yöntemleri vardır. Onlarca düşünce yöntemini kullanırız. Bunları ekol, akım şekline getirmemiz gerekir. Bilimsel yol ve yöntemler izlememiz gerekir. İslam dinide Müslümanlarındır. Bilgi, bilimsel bilgide Müslümanlarındır. Din de bilimde, Kur’ân deyimiyle Allah’ın ayetleridir, işretleridir. İslam dinine sahip çıkmamız gerektiği gibi bilime de sahip çıkmalıyız.