Ankara

78 kuşağı Ülkücülerinden Şenocak cezaevinde yaşadığı işkenceleri ve anılarını anlattı

12 EYLÜL 1980 İHTİLALİ SONRASINDA CEZAEVİNDE YATAN 78 KUŞAĞI ÜLKÜCÜLERİNDEN ERDEM ŞENOCAK, “DİŞLERİMİZE KADAR ELEKTRİK VERDİLER” DEDİ.

Abone Ol

12 Eylül 1980 İhtilali sonrasında cezaevinde yatan 78 kuşağı Ülkücülerinden Erdem Şenocak, “Dişlerimize kadar elektrik verdiler” dedi.

12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında yaklaşık 6 yıl kadar cezaevinde yatan 78 kuşağı Ülkücülerinden Erdem Şenocak, İhlas Haber Ajansı’na açıklamada bulundu. Dönemin işkenceci polislerinden Dürüst Oktay tarafından sorguya çekildiğini ifade eden Şenocak, “Mamak Askeri Cezaevine gözlerim bağlı içeri girdim. Tabii işkenceye götürürken psikoloji önemli. İyi polis, kötü polis vardır. Eğer emniyette bir bilgi verirseniz ve o bilgi doğru çıkarsa bildiklerinin tamamını vermeden oradan kurtulamazsınız. Ben bu mantığı uyguladım. Fakat gözümü bağlayan asker öyle bir bağlamış ki alttan belden aşağısını görebiliyorum. Karşıda biri oturuyor kot pantolonlu. Dürüst Oktay olduğu belli. Oktay tekmil vererek, ’cezaevinden mahkumları kaçıran idamlık zanlıyı yakaladık’ diyor. Bunlara diyor. Sıkıyönetim Komutanı olarak benden bildiğim her şeyi anlatmamı istedi. Konuş ve buradan elini kolunu sallayarak çık dedi” diye konuştu.

“Dişlerimize kadar elektrik verdiler”

İşkence sırasında ölmemesi için elektriğin vücudunun sağ tarafından verildiğini belirten Şenocak, “Arkadaşımı bir odaya, beni başka bir odayla aldılar. Sırayla bizi işkenceye alıyorlar. Şoför arkadaşımı arabayı kullandığı için çok şey bildiğini düşündüğü için sorguluyorlar. Yatırıyorlar bir taraftan copları ayaklarımıza vuruyorlar. Bir taraftan elektrik veriyorlar. Ölmemem için elektriği vücudumun sağ tarafından veriyorlar. Bir ucu sağ serçe parmağımıza bağlı bir ucu ayağımızın küçük parmağına bağlayarak elektrik veriyorlar. Bir müddet sonra serçe parmaktan çıkartıp vücudumuzda gezdiriyorlar. Bir taraftan da copla vuruyorlar. Ama cop sesleri ayağımızı gıdıklıyor. Yani hissetmiyoruz bile elektriğin acısından. Elektriği sahra telefonundan çevirerek veriyorlar. Ellerimiz yere bağlı, ayaklarımız sopaya bağlı şekilde havada copla vuruyorlar. Dişlerimize de elektrik veriyorlar. Beynimiz çok acıyordu” ifadelerini kullandı.

“İşkencecileri koruyan cuntanın içinde Tunç Soyer’in babası Nurettin Soyer de vardı”

Mamak Askeri Cezaevi’nde işkence gören arkadaşlarından Bekir Bağ’ın eziyete dayanamayarak hayatını kaybettiğini ve basına “Kendini astı” şeklinde yansıtıldığını hatırlatan Şenocak, “Beni öldürmek istiyorlardı. İşkenceden dolayı kan içinde hücreye geldiğim için ölseydim eğer ’intihar etti’ süsü vereceklerdi. Bekir Bağ isimli bir Ülkücü C5’de gördüğü işkencelerden dolayı öldü. Ama ’cezaevinde kendini astı’ diye kamuoyunu bilgilendirdiler. Cunta yönetimi işkencecileri kolluyordu. Bu işkencecileri koruyan cuntanın içinde Tunç Soyer’in babası Nurettin Soyer de vardı. Ben o hücrelerde 5 yıl kaldım. Hiçbir tutsak kendini asamazdı. Eğer ölseydim intihar süsü vereceklerdi” açıklamasında bulundu.

“Ölüm orucuna giden solcu arkadaşlara kendi yemeğimizi verdik”

Cezaevinde yatan solcuların ailelerinin de Ülkücü arkadaşlarının aileleri gibi fakirlik içinde olduğunu söyleyen Şenocak, “Cezaevinde solcular da yatıyorlardı. Bir gün solcular cezaevindeki işkencelerin sonra ermesi ve serbest olmak için ölüm orucuna gitmişlerdi. Cezaevi idaresi ölüm orucunu bıraksınlar diye işkence yapıyorlardı. Yemek ve su vermiyorlardı. Biz de Ülkücüler olarak karar almıştık. Eğer bu ölüm orucu başarılı olursa cezaevi idaresi rahatlayacaktı. Devrimci arkadaşlara kendi yemeklerimizi ve tatlılarımızı verdik. Güçlü durmalarını sağlıyorduk. Yıllar sonra şunu fark ettim. Bizler Muhsin başkanımızın ifadesi gibi ’eller silah değil kalem tutsaydı’, bir araya gelebilseydik çok ortak yönlerimiz olacaktı. Ekonomi ve İslam açısından elbette ayrılacağımız konular var. Vatan bütünlüğü ve milletin bekası açısından ortak hedeflerimiz olacaktı. O dönemin solcularının bölücüler gibi hiç düşüncesi yoktu” diye konuştu.